Bölüm-14- (Mektubun Yankısı )
Boğazımdaki sorunu okulda anlatana kadar, daha doğrusu yazana kadar canım çıktı. Herkese uydurduğum yalanı kağıda yazıp gösterip durdum. Yok küçülüğümden kalma bir rahatsızlıkmış, yok şu anda hafif üşütmüşüm de boğazım şişmişmiş de bu yüzden konuşamıyormuşum. Tabi inandılar…
Melis olayları duyunca,” ay nasıl güzelim? Şimdi senin sesin yok mu? ” diye hayretler içerisinde yüzüme baktı. Başımı her iki yana salladım.
- Ya kızım sen de çok şansızsın canım. Bütün kötü olaylar da hep seni buluyor” dedi.
Hiç sorma Melisciğim, hiç sorma!
-Yok canım, bunlar herkesin başına gelen şeyler abartma bu kadar” dedi İlayda.
-Ama doğru!” diye mızırdandı Melis. ”Baksana sürekli birşey oluyor”
-İki şey oldu şimdiye kadar ”-Daha ne olsun? Kamyon mu çarpsın?”- Ya Melis olayları abartma bu kadar, trajedi haline getirme”
-Aman iyi ya,” dedi saçlarıyla oynayarak ” doğruyu söylemek te kabahat!”
Bu iki arkadaşıma bakarak kalmıştım. Biri çok gerçekçi, dikkatli ve soğuk. Diğeri romantik ve hayalperest. İki zıt karakter nasıl oluyor da kavga etmeden bu şekilde arkadaş olabiliyor şaşıyorum. Zıt kutuplar birbirini çeker ya belki de onların ki de öyle birşeydir.
Tenefüste Karanlık Şovalyeler yanıma geldi. Konuşamadığımı biliyorlardı. Kerem yanıma, Tolga karşıma ve Ege de onun yanına oturdu. Sınıftakilerin hepsi çıkmıştı. Zaten sınıfta kimse kalmazdı. Hava hem sönük, hem sıcak hem de yağmurlu gibiydi. Sınıf ise hamam gibi sıcaktı bu yüzden herkes dışarı atıyordu kendini. Oysa biz ne sıcaklığın, ne boğuculuğun farkındaydık.
Konuşmaya başlamak için birbirlerine baktılar, tabi ben de onlara bakıyorum. Tolga yerinde rahatsız kıpraştı ve söze başladı.
-Neden konuşamadığını biliyoruz. Mektubu okuduktan sonra oldu değil mi?” Başımı salladım.-Aslında… Aslında o sırada biz de orda bulunuyorduk. Yani… Ben ve Kerem” dedi.
[[ Nasıl?]] dedim içimden.
- Mektubun içinde ne yazıyor bilmiyorduk. Kimin gönderdiğini de. Tek bildiğimiz senin bu gizli olaylardan haberin olur olmaz bu mektubu sana vermemiz gerektiğimizdi. Bu yüzden seni ve Timur’u izlemeye aldık” Tolga nasıl bir tepki vereceğimi merak eder gibi her anlattığı şeyden sonra bekleyip yüzümü inceliyordu.
- Özel hayata giriyor biliyoruz ama sizin için biraz endişelendik” diye devam etti Kerem. ” Mektubu okurken ne kadar üzüldüğünü, neler yaşadığını gördük…”
Ne?!
Beni mi izlemişler?
Odamda… Nasıl?
- Odana nasıl girdiklerini merak ediyorsan söyleyeyim, gücün sayesinde iyice yoğunlaşırsan görünmez olabiliyorsun. İnsanlar seni göremiyor. Bizimkiler de görünmez olup, senin odana tırmanmışlar, balkon kapısından içeriye girmişler” dedi Ege. Öyle rahat, sakin ve sıradan birşeymiş gibi konuşuyor ki şaşakınlıktan ne yapacağımı şaşırdım. Üstelik te konuşamıyorum!
Tolga beni anlamış olacak ki, ” özür dileriz öyle özel hayatına karışmak istemedik ama sana birşey olsun da istemedik. Endişelendik, fakat bizim yapabileceğimiz birşey yoktu. Senin kendini kontrol etmen gerekiyordu ve bunu bilmiyordun. Mektubun içeriğini bilseydik uyarırdık”
-Görünmez olmaya gelince. Bilmediğin daha çok yeteneğimiz var. Mesela Tolga telepati kurar, içinden ona seslenirsen duyar. O da bize seslenebilir ve konuşabilir. Ama benim öyle bir özelliğim yok. Ben sana ve Timur’a seslensem de sesimi duyuramam” diye Kerem araya girdi.
- Kerem de insanların yaralarını iyileştirebilir hatta boğazındaki sorunu beş dakika içinde yok edebilir” Ege sırasında yayılmış Kerem’i işaret etti. ” Ama şu anda birden boğazını düzetirsem olmaz. Yarın iyileştiririm, ok?” diye göz kırptı. Yarı uçuk, yarı şaşakın gülümsedim.
-Şimdi,” dedi Kerem ” Mektubun kimden geldiğini artık biliyoruz. Tolga’nın annesi mektubu annenden almış. Bir nevi gelecekten haberdar olan annen mektubu bu şekilde ulaştırabileceğini düşünmüş ve böyle yapmış.Bak Nina, şaşkın olduğunu biliyoruz ancak biz de senin gibi farklı güçlere sahibiz. Benim babam, Tolga’nın da annesi bu güçle doluydu. Ama düşmanlarca öldürüldüler. Eninde sonunda bizim gibi birkaç kişiyle tanışacağımızı Bilge Ruh bana söylemişti. Timur’un da senin de benim de Tolga’nın da güçleri var. Ancak bu tehlikeli bir durum!”
[[ Tolga beni duyuyor musun?]] dedim sonunda, kalbim hızlıca çarpıyordu. Tolga hafif gülümseyerek ” evet duyuyorum” dedi.
Ben içimden ona sesleniyordum, o da sesli konuşarak diğerlerine aktarıyordu.
[[ Benim ne gücüm var?]] dedim. Kalbimin sanki birazdan yerinden fırlayacakmış gibi elim kalbimin üzerindeydi. Tolga biraz endişeli biraz ciddi ” onu bilmiyoruz, yakında ortaya çıkar. Ama sen de görünmez olabilirsin, bazı hayvanların seslerinden ne demek istediklerini anlayabilirsin ve insanların gözlerinden bazı şeyleri görebilirsin” dedi. Kerem, ” neyse bu kadar yeter. Hem seni yormayalım bugünlük burda kalsın” dedi.
[[Hayır! Herşeyi bilmek istiyorum!]] dedim ayağa kalkarak.
Ama o sırada sanki her yer karardı. Yer sanki ayaklarımın altından kaydı…
Pazar, Ekim 05, 2008 | | 0 Comments
Bölüm-13- (Mektup ve Beraberinde Gelen Sorunlar)
Dünyaya düşen bir güç vardı. Evreni bile yok edebilecek. Bunlar altı rahibe paylaştırıldı. Altı Rahip, ölmeden o güçleri kendilerinden sonraki Rahiplere, güvendikleri Rahiplere bırakmak zorundaydılar. Eğer ölürse o güçle, cezalandırılacaktı.Rahipler evlenmezmiş, bu yüzden ölürken gücü de yanında götürürmüş.Bir gün güçten haberdar olan biri yanına tehlikeli kişileri alarak gücü elde etmek istemiş.
Genç rahip te gücü dünyanın farklı yerlerine salmış.Salınan güç bölünerek, altı farklı kişiye gitmiş.Tesadüfen Amerika’da tıp ile ilgili işleri yüzünden dedemle yaşayan babama, Rusya’da yaşayan anneannemlerdeki anneme, hastalığı nedeniyle değişiklik olsun diye akrabalarımıza yollanan Fransa’daki teyzeme ve bilinmeyen üç kişiye daha bu güç gitmiş..Annem ve babam tanıştıklarında güçlerini birbirlerine anlatmışlar. Teyzem de bir şekilde anlamış. Böylece üç küçük arkadaş olmuşlar.
Zaman ilerledikçe küçük küçük bilgilere ulaşmışlar ve bu güçlerin sonsuza kadar kendilerine ait olmayacağını anlamışlar. Ölmeden bu güçleri koruyuculara teslim etmeleri gerekiyormuş.Annemle babam, evlendikten sonra ben beş, abim yedi yaşındayken koruyucuları bulmuşlar ve güçleri geri vermeye karar vermişler. Teyzeme de bu konudan bahsetmişler ama teyzem kabul etmemiş. Bizi bakıcıya bırakıp o gece yola çıkmaya hazırlanmışlar. Son kez gidip konuşmuşlar ama işe yaramamış. Yola çıktıklarında ise kaza olmuş…Annemle babam şimdi cezalandırılabilirler. Ancak abime göre o kazaya teyzem sebep olmuş olabilir.Timur’a göre, biz şu anda ailemizin katiliyle yaşıyor olabiliriz.Ne kadar garip değil mi?Dün gece, yemekten sonra abim bunları anlattı. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum. Teyzemin yaptıklarına hala inanamıyorum. Değişik bir durum. Görünmez bir güç ama sanki her an saldıracakmış gibi duruyor. Nerde, ne zaman başına ne gelecek bilemiyorsun. Sürekli tedirgin oluyorsun. Teyzem bu, bizi rahatlıkla, delilsiz öldürebilir. İstediği zaman, istediği yerde…
-Nina kızım?”
Düşüncelerimden sıyrıldım zorla. Baktığımda gözlüklerin üzerinden bana bakmakta olan Necmettin Hoca’nın gözleriyle karşılaştım.
-Efendim hocam?” diye ayağa kalktım.
Sınıfta sesizlik vardı.
-Kaç kere seslendim kızım, duymadın. İyi misin?”
-İyiyim hocam. Afedersiniz… Düşünüyordum, dalmışım” dedim.
Sesim de çatallaşa çatallaşa çıkıyordu. Necmettin Hoca gözlüklerini taktı, ” haydi git elini yüzünü yıka. Kendine gel biraz. Yanına arkadaş ister misin?”
-Hayır, teşekkür ederim hocam. Ben iyiyim”
-Haydi git, anlamam ben iyiyim miyiyim felan” dedi.
Ben de istemeye istemeye sınıftan çıktım.Tuvaletlere girdim. Yüzüm bembeyazdı… Miğdem bulanıyordu. Kendimi görünce daha da kötü oldum. Kantine indim, su aldım. Onu içince kendime geldim. Yüzüm yavaş yavaş pembeleşiyordu.Sınıfa girdiğimde Necmettin Hoca gülümsedi. ”Hah, şööle, renk gelmiş yüzüne. Şimdi otur bakayım” dedi. Sırama geçip oturmamla zil çaldı. Necmettin Hoca, ” yarın sözlü var, çalışın” diyerek sınıftan çıktı.İlayda ile Melis yanıma geldiler.
-Neyin var? Kötü görünüyorsun?” dedi Melis.
-Hoca tam dört kere sana seslendi, sen dördüncüde kafanı kaldırdın. Bir an sana birşey oldu sandık!” dedi İlayda endişeli gözlerle beni süzerken.
-Uykusuzum ve galiba…”
-Galiba?”
-Galiba yediğim birşey dokundu” İlayda bir elini diğer eline vurdu, ”ah Nina ah! Sabah kahvaltı etmedin değil mi? Sonra kantinden hamburger yedin dokundu tabi!” dedi.Seni çok seviyorum İlayda! Ne kadar da yardımcı oldun!
-Evet,”dedim.
-Sana söylemeliydik. Kantinde yemekler bazen kötü oluyor, üstüne sabah kahvaltıyı burdan yaparsan, ah canım benim. Miğden bulanıyor mu peki?” dedi Melis. ”Biraz önce bulanıyordu, su içtim biraz geçti” dedim. O sırada Suphi de geldi.
-Nina bacım? İyi misin? Ne bu hal böyle?” Melis suphi’yi iterek, ” rahat bırak kızı. Zaten kötü, bir de senle uğraşmasın” dedi.
-Ya noluyoruz ya? Merak ettim… İyi misin Nina?” diye beni görmeye çalıştı Suphi. Melis ve İlayda önünde duruyor, görüş açısını kapatıyorlardı.-İyiyim, merak etme”
-Birşey ister misin?”
-Hayır sağol!”
-Aaaa! Yeter Suphi, kaybol!!! ” diye kzdı İlayda. Suphi merakla bana bakarak uzaklaştı. Kızlarla oturup konuşurken bizim Karanlık Şovalyeler sınıf kapısında göründüler. Geç gelmişlerdi. Garip halleri vardı. Beni görünce yüz ifadeleri değişti. Hemen yanıma geldiler. Tolga çantasını sıraların başından en arka sırasına fırlattı, basket topu gibi ve anında yanıma oturdu.
-Nina? Güzelim kötü görünüyorsun!” dedi.
- Sen onu derste görecektin! Yüzü bembeyazdı. Bayılacak sandık. Hoca kaç kere seslendi duymadı, öylece sırada oturdu. Sınıfa geldi ruh gibi oturdu. Necmettin Hoca da bunu lavaboya yolladı da bembelik geldi kızın yüzüne” diye açıklamalara koyuldu İlayda.
- Neden böylesin peki?” Tam ağzımı açacaktım ki Melis, ” hiiiç yorulma Ninacığım, ben anlatırım” dedi ve başladı:-Sabah kahvaltı etmemiş ve buradaki yemekleri yemiş. Burda kaç kişinin başına geldi işte uyaracaktık ama kimin aklına geldiki…”Ege hiç konuşmadan bana bakıyordu. Kerem ve Tolga sanki bu halimden başka nedenler çıkarmaya çalışıyordu. Başıma ağrı girdi birden! Sanki biri beynimin içini oyuyordu! Başımı her iki elimin arasına aldım. Dayanamıyordum.
-Nina?” dedi endişeyle Melis, ”iyi misin?”
- Başım çok ağrıyor!” dedim.
Bunu dememle birlikte ağrı geçti. Sanki suyun dibine batmış, nefesiz kalmış ve birden su yüzeyine çıkmış gibiydim.
-Hocaya söyleyelim mi? İlaç isteyelim mi?” dedi İlayda. ”Bana bir su alsanız” dedim. Ege, kalkıp sınıftan çıktı. Kerem, ” biz hemen döneriz” dedi.
Öğle saatine kadar iyi geçti.Kerem, ” Nina seninle oturmamda bir sakınca var mı?” diye sordu. İlk başta şaşırdım ama Kerem sevdiğim arkadaşım olduğundan ”tabiki yanıma gelebilirsin” dedim. Bütün ders boyunca Suphi solumdaki sırada oturuyordu. Kerem de yanımda oturuyordu. Sık sık onların birbirlerine nasıl baktıklarını gördüm.Sanki nefret ediyorlardı! Sanki aralarında bir düşmanlık vardı!Diğer ders Kerem beni kendi oturduğu tarafa oturttu. Anlamama rağmen yine de birşeylerin döndüğünü hissedebiliyordum.İngilizce dersinde sonunda dayanamadım.
-Neden beni bu tarafta oturttun?” diye sordum Kerem’in kulağına eğilerek.-Bu tarafta oturmak istedim” dedi Kerem.
-Ama Suphi ile bakışıp duruyorsunuz. Sanki birbirinize dalacakmışsınız gibi…”
- Yanlış anlıyorsun Ninacığım. Yok öyle birşey” dedi.Var öyle birşey! Görüyorum.Ders bitti. Suphi yanıma geldi. ”Nina dışarı çıkalım mı?” diye sordu. O anda Tolga ”hayır! Nina bizimle geliyor” dedi. Suphi, ” ben Nina’ya sormuştum” dedi ve bana döndü.-Nina bize söz verdi. Bizimle gezecekti bu tenefüs” dedi Kerem. Ortada tatsızlık olmasın diye ”ben şimdi kendimi iyi hissetmiyorum. Sınıfta otursam olmaz mı?” dedim. Kerem kafasını ‘evet’ anlamında salladı. Suphi de ,”iyi o zaman” dedi ve yanımdaki sıranın üzerine çıkıp oturdu. Tolga hepsinden daha sinirliydi. Aralarında birşeyler olmuştu ama benim haberim yoktu.- Bi daha kantinden kahvaltı etme Nina. Öğle yemeği yediğinde pek birşey olmuyor ama aç karnına hamburger yersen biraz kötü oluyor” dedi Suphi.
-Ketçap ve mayonez sabahları, aç karnına yenmez güzelim. Yersen miğden fazla kardıramaz. O yüzden kendini bu kadar kötü hissetmişsin” diye devam etti Kerem.
-Pardon abicim ya” dedi Suphi, ” senin yerine konuştum. Bu olay senin uzmanlık alanına giriyordu”
-Boşver” diye elini salladı Kerem.
-Nina, senle konuşabilir miyiz?” dedi birden Tolga
.-Tabi”
-Ama özel!”
-Vaaayyy! N’oluyoruz?” diye manalı manalı baktı Suphi.
Yüzündeki o şapşal gülümsemesi beni çok rahatsız etti.
-Suphi! ”dedim, ” arkadaşını kaybetmek üzeresin. Konuşmalarına dikkat et lütfen!” Tolga da acaba kavga çıkarsam mı çıkarmasam mı diye duruyordu.Tolga ile koridorda yavaş adımlarla yürümeye başladık. Tolga cebinden küçük bir mektup çıkardı ve bana uzattı.
-Bunu eve gidince oku, tamam mı?”dedi.
-Nedir bu?”
-Evde okuyunca öğrenirsin. Okuduktan sonra beni ara, geniş bir açıklama yaparım” dedi.
-Peki,tamam”
Acaba o mektupta ne var?
Aşk mektubu mu?
Suphi’nin dediğinden birşeyler mi?
Yoksa başka birşey mi?Of! Ne acaba???
Son dersler geçene kadar çamtamdaki mektubu açmamak için kendimi zor tuttum. İçinden aşk dolu sözlerin çıkmayacağını biliyordum. Çünkü Tolga ‘nın gözlerinde öyle bir ışıltı yoktu. Ciddi ve meraklı bakışları vardı.Tenefüslerde ne Tolga, ne Kerem ne de Ege yanıma gelmedi. Tabi Kerem ile aynı sırada oturuyorduk ama yine de sessizce dersi dinliyorduk.Tenefüste Suphi yanıma gelip, ” hayrola? N’oluyor bunlara? Yanına gelmiyorlar?” diye sordu. Ne cevap vereceğimi bilemedim sadece Suphi’nin yüzüne bakmakla yetindim.-Bana bak, bi yamuk mu yaptılar. Söyle dalayım şunlara!” diye sinirlenmeye başladı.-Hayır Suphi, birşey olmadı”
- O zaman ne bu haller? Heriflerin yanına uğradığı yok. Tolga’nın verdiği mektupla ilgili kesin. Ne vardı onun içinde?”
-Suphi, lütfen rahat bırak beni!”
-Kızım bak, birşey var söylemiyorsun…”
-Ya üstüme gelme Suphi!” dedim ve bahçeye çıktım.
Kurs binasının önünde Timur bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu. Servisten bunu rahatlıkla görebiliyordum. Servisten iner inmez sordum.
- Birşey mi oldu?”
-Yoo, sadece son olanlardan sonra beş saniye geç kalman beni endişelere sürüklemeye yetiyor, ” diye uçuk bir gülümseme oluştu yüzünde. ”Hadi gidelim”Timur’a mektubu söyleyip söylememkte kararsızdım. Şimdi söylersem burda sinirlenebilir, üzülebilir yada sevinebilirdi. O kadar kişinin içinde oluşacak her hangi bir olaya müdahale edemeyeceğim için söylememeye karar verdim.
Ben resim bölümüne Timur da müzik bölümüne yollandık.Öğretmen beni görünce, güler yüzle sanki her gün buradaymışım gibi ”hoşgeldin Nina, şurası senin yerin, geçebilirsin” dedi. Malzemeleri verdi. Önümüzde bir resim, ona bakarak çizmeye çalıştık. Kolay bir çalışmaydı ve nedense çizimi yaptıkça hoşuma gitmeye başladı. İnsan kendini böyle bir ortamda önemli biriymiş gibi hissediyor.Eski zamanlarda yaşayan sıradan, gösterişsiz ancak çok yetenekli ressamlar aklıma geldi. Bir elinde fırça diğer elinde palet, karşısında da tuval! Yavaş ve usta harektlerle resmi çiziyor. Geri çekilip şöyle bir düşünüyor, sonra yine çizmeye devam ediyor. Dışardan gelen kuş sesleri, pencereden içeriye sızan zayıf güneş ışınları…
-Aferin Nina, çok çabuk kavramışsın! ” diyen öğretmenin sesiyle hayallerim dağıldı.
-Teşekkür ederim !” dedim ve çizime devam ettim. Oldukça basit birşey olduğundan çabuk bitirdim. Öğretmen de çizimi panoya astı. Diğerleri çalışmalarına devam ederken ressamların çizimleri, hayatlarıyla ilgili kalın kitabı inceledim.
Spor kursunda voleybol öğretmenimiz bize kuralları, hataları, pozisyonları ve hareketleri öğretti. Önce ısınma hareketleri yaptırdı sonra da egzersizlere başladık. Ama benim üzerimde okul forması olduğundan bu çalışmlara katılmadım. Çıkışta voleybol öğretmeni beni çağırdı ve bir poşet uzattı. ” Bunlar senin voleybol kursunda giymen gereken takımların” dedi. ”Resim kursundan sonra tenefüste bunları giyip geleceksin, tamam mı?”
-Peki, teşekkür ederim” dedim ve çıkışa gittim.
Abim servisi bekliyordu kapıda. Sırtında gitarıyla elinde bir poşet sinirli sinirli bakıyordu.
- Neden geç kaldın?”
-Voleybol öğretmeni tuttu da biraz, bu takımları giymem gerekiyormuş” diye elimdeki poşeti kaldırdım.
-Seninki de kolaymış, ben şu sırtımdaki lanet gitarı taşıyacağım hergün. Okula giderken, kursa giderken. Başlarım böyle kursa yaa!”
-Peki ya bu poşette ne var?”
-Onlar da yüzme takımı!” dedi.Servis geldiğinde gitarı oraya çıkarmakta zorlandı. Söylene söylene bindi. Timur bugün çok sinirliydi…
Eve geldiğimizde Zeynep abla her zamanki gibi bizi karşıladı. Sanki dün hiç birşey olmamıştı. Sanki burda zorla tutulmuyor, ayda 1000 bin dolar maaş veriyorlardı.
-Biz bodruma mı gideceğiz?”
-Valla iyi olurdu, denize girerdik oh!”
- Yok be kuzum, o ceza dünkü davranışınıza yapılan cezaydı. Aman nolursunuz, bi daha tatsızlık çıkarmayın e mi? Üzülüyorum sizin için”
-Tamam, tamam. Çıkarmayız.” dedi abim.
Odama çıkar çıkmaz, kapıyı kilitledim. Çantamı hmen açıp zarfı çıkardım. Eski püskü bir zarftı, okulda bunu hiç fark etmemiştim.Arkasında hiç birşey yazmıyordu. Zarfı açıp mektubu çıkardım. Ve el yazısıyla yazılmış, tozlu, eski mektubu okumaya başladım.
”Sevgili Zvezda!Dün gece rüyamda geleceği gördüm. Başımıza gelecekleri tüm çıplaklığıyla gözümün önünden geçti. Bazen böyle bir yeteneğim olduğu için mutsuz oluyorum. Ama maalesef bu yetenek sana da geçecek!Küçükken geleceği göremezsin ama büyüyünce geleceği dosdoğru görebileceksin. Şu anda sana harika bir özellik gibi gelebilir ama inan bana bazı gerçekler sandığın kadar güzel ve doğru olmuyor…Sevgili kızım, bir tanem!Bunu yaptığım için bana kızmanı istemiyorum. Çünkü benim elimde olan birşey değildi. Babana rüyamdan bahsetmedim hiç. Anlatsaydım engel olmaya çalışırdı. Fakat bu yaşanması gereken bir gelecekti.Bu mektubu rüyayı gördükten hemen sonra yazıyorum. Yarından sonra ben ve baban yolculuğa çıkacağız ve siz daha sonra öldüğümüz haberi alacaksınız.Şu anda bunları okuyorsan, Svetlana’nın gerçek yüzünü de biliyorsundur. Ama bilmediğin birşey daha var.Svetlana’ya gittiğimizde onu ikna etmeye çalıştık. Ama o güçlerin kendisinde kalmasını istiyordu. Ne söylediysek işe yaramadı. Bu sefer onsuz gideceğimizi söyledik. Bize engel olacağını söyledi. Yine de gitmeye karar vermiştik ve yola çıktık.Yola çıkalı bir iki saat olmuştu. Yağmur yağıyordu. Yağmurlu yolda ilerlemek zordur ama yine de sorunsuzca gidiyorduk. Birden yolun ortasında biri göründü. Korna çaldı babanız ama çekilmedi. Arabayı durdurmaya çalıştı ancak yağmur nedeniyle kayganlaşan yolda araba duramadı ve yoldaki kişiye çarpmamak için babanız uğraşırken, araba yoldan çıktı ve aşağıya yuvarlandı. En son hatırladığım gözleri ışık saçan teyzenizin aydınlık yüzüydü.Sevgili kızım, bunları abine de okut. Dikkatli olun teyzenize karşı. Teyzeniz bu zamana kadar yaşadıysa güçlerini gelişmiştir. Bildiğimizden daha güçlü olmuştur. Ancak bu güçler öldükten sonra onun başına bela açacaktır. Bunu bildiği halde hırsının ve isteklerinin esiri oldu. Sakın siz olmayın!Güçler bize verildiğinde onların sonsuza kadar bizde kalmayacağını ve bunların bize korumak için verildiğini biliyorduk. Ama teyzeniz bunu bildiği halde bencillik etti. Bilge Ruh bize güçleri zamanında vermezsek cezalandırılacağımızı söyledi. Güçler biz öldükten sonra çocuklarımıza yada bize yakın olan birilerine geçeceğini söyledi. Ancak biz bu bilgileri alırken teyzeniz Bilge Ruh’un derslerine gelmiyordu. Bilge Ruh ta bunun cezası olarak onu bilgilerinden mahrum etti.Şu anda teyzeniz birçok bilgiyi bilmiyor ancak çok güçlü görünüyor. Siz onu kurallarla yenebilirsiniz. Unutmayın, güç olsa da insanda önemli olan onu en iyi şekilde, kurallar eşliğinde kullanmaktır. Fakat o sadece gücünü kullanmaktan başka birşey bilmiyor.Tolga ve Kerem de sizin gibi olaylar yaşamış çocuklar. Bir şekilde onlarla karşılaşacaksınız. Onlara güvenebilirsiniz. Tolga ve Kerem şu anda sizin bildiklerinizden daha çok şey biliyorlar bu yüzden onlarla takım halinde çalışmalısınız. Böylelikle daha başarılı olabilirsiniz.
Sevgili çocuklarım!Sizi çok özlüyorum! İkinizin de kokusunu çok özlüyorum. Ne beni ne de babanızı hayal kırıklığına uğratmayacağınızı biliyorum. Siz güçlü, akıllı ve güvenilir çocuklarsınız. Asla pes etmeyin! Asla birbirinizden kopmayın! Hep bir arada olun, biz de ruhumuzla sizinle olacağız.Sizi çok seviyoruz!Anneniz ve babanız!
Pazar, Ekim 05, 2008 | | 0 Comments
Bölüm-12- (Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak )
Gözlerimi açınca Timur’un endişeli bakışlarıyla karşılaştım. Kendime geldiğimi görünce, oturduğu yataktan kalkıp hemen yanıma geldi.
- Nina, canım? İyi misin? Bir yerin acıyor mu? Nasıl hissediyorsun?”
- İyiyim Timur,” diyebildim.
Bütün gücümü kaybetmiştim. Sanki teyzem tüm gücümü emmişti, yok etmişti. Sol elimi kaldırmayı düşündüm. Ama kolumu hissetmiyordum. Sanki kolum benim kolum değildi.
- Timur?!” dedim korkuyla, ” kolumu hissetmiyorum! Hatta vücudumu da …” Timur sakin, ” bana da oldu. Teyzem tüm gücünü aldığı için vücudun uyuşmuş. Hissetmiyorsun ve hareket de edemiyorsun. Bir yarım saatte kendine gelirsin” dedi.
Oh çok şükür! Bir an böyle kalacağım sandım!
- Timur?”
- Söyle canım”
- Teyzem nasıl bunları yaptı? Ben hayal mi gördüm? Seni ve beni bir el hareketiyle havaya kaldırdı, ordan oraya fırlattı”- Hayal görmedin çünkü aynı şeyi ben de gördüm. Teyzeme güvenemeyeceğimizi söylemiştim sana. Ama böyle güçleri olduğunu bilmiyordum. ”
- İyide, bütün bunlar nasıl olur? Teyzem nasıl yapabildi bunları?”
- Onda değişik, insanlarda bulunmayan özel bir güç var”
- Nasıl? Anlamadım, nasıl bir güç?”
- Zeynep abla anlattı. Diğer insanlardan, senden benden ayıran özel bir güç varmış. Aynı zamanda teyzem de özel bir insanmış. Ama şimdi sen biraz dinlen, sonra uzun uzun anlatırım”
- Ya Timur, anlat çok merak ettim” dedim ama abim battaniyeyi üzerime sıkıca örttü. Yanaklarımdan öptü ve kendi yatağına oturdu. Sırtını duvara dayadı ve parmaklıklarla örülü pencereye dikti gözlerini.Teyzem de bizi bodrum katına kapatmıştı. Ama tek farkı bodrum loş bir yerdi. Yataklarımız vardı, bir masa ve küçük tuvalet odası. En azından yerde yatmıyorduk.
- Burda yaşayabiliriz . Dayımın bodrum katı daha kötüydü ” dedi Timur, dalgın pencereye bakarken.
- Neden buraya kapattı teyzem bizi?”-Kaçmayalım diye”- Timur, anlat artık. Ben iyiyim. Lütfen, çok merak ettim!” Timur da anlatacaklarına karşılık vereceğim tepkiyimi merak ediyordu. Dayanamadı, yatağından kalktı ve benim yatağıma oturdu.
-Anlatacaklarım sana fazla fantastik gelebilir ama seni inandırmaya çalışmayacağım. Çünkü daha kendim inanmıyorum, seni inandıramayacağım.Zeynep ablanın anlattığına göre teyzemin dünyayı bile yok edecek, sıradışı gücü varmış. Bu gücü elinde tutan da dünyada kimse kalmamış.Anlattığına göre Tanrı bin yıl önce dünyanın bir köşesinde yaşayan altı rahibe bu gücü paylaştırmış. Bir tanesine verilen güç bile dünyayı yok edecek derece güçlüymüş. Ancak verdiği bu güçler istenildiği gibi kullanılamıyormuş. Onlar günü geldiğinde dünyayı kurtarmak amacıyla kullanılacakmış. Senin anlayacağın süs olsun diye verilmiş rahiplere.Yıllar geçtikçe rahipler kendilerinden sonraki rahiplere güçlerini vererek dünyaya elveda diyorlarmış…”
- Elveda derken?”
- Of Nina! Ölüp gidiyorlarmış işte.Anneden veya babadan güçler çocuklara geçmiyormuş. Sadece o kişi kendi gücünü söylediği özel ve anlamlı sözlerle verebiliyormuş…”
- Ben hala o güç teyzeme nasıl ulaşmış anlamadım. O da mı rahip olmuş?”
-Hayır. Şöyle olmuş:Rahipler arasında güce sahip olmayan bir tanesi o gücü almak istemiş. Kendi başına başa çıkamayacağından tanıdığı güçlü kişiye başvurmuş. Tabi o kişi de inanmamış ama kötü rahip ıspatlamış herşeyi.Özel rahipler birbirlerini her gittikleri yerde koruyamayacaklarından bedenlerindeki güçleri çıkarıp, bir araya getirip özel bir odada sırayla korumaya karar vermişler. Yaşadıkları tapınakta yirmi üç rahip varmış, onlardan altısı da özel. Hepsi güçlerden haberdar bütün dünya dışında.Her gün bir rahip sabahtan akşama kadar odada, gücün yanında oturup nöber tutarmış. Dualar edermiş. O gecelerden birinde kötü rahibin önderliğinde bir grup tapınağa saldırmış. İçerde yaşayan yirmi iki rahibi öldürmüşler. Gizli odayı bulmaya çalışırken, o gün koruma sırası kendisinde olan genç rahip, gücü kullanmayı bilmediğinden aklına gücü serbest bırakmaktan başka birşey gelmemiş.Koruma kalkanını kaldırıp gücü serbest bırakmış, belki işe yarar umuduyla ” dünyanın herhangi bir yerinde yaşayn insanlardan bir kaçında saklan! Kendini ele verme. Seni mutlaka bulacağız!” demiş. Güç odada döndükten sonra pencereden dışarı çıkıp gitmiş. Birkaç dakika sonra adamlar içeri girmişler. Genç rahibe gücün nerde olduğunu sormuşlar. Genç rahip yaptıklarını anlatmış. Grubun güçlü lideri öfkeden deliye dönmüş ve rahibi göğsünden bıçaklayarak öldürmüş”
- Yalan söyleseydi, canından kıymetli mi?”
- Anlattıklarım masal gibi geldi sanırım” dedi abim sinirlenerek.
- Biraz öyle oldu Timur. Bunlara inanmamı bekleme. O güç dolaşırken teyzeme uğramış sonra değil mi? Teyzem de şu anda dünyanın hakimi ama kimse bilmiyor. Büyük macera”
-Nina! Bunlar gerçek!”
- Teyzemin yaptıkları garipti ama biz abarttık. Anlattıkların gibi birşey ise dünyada olamaz. Ben küçükken inanırdım bu masallara. Şimdi bana fantastik bir öyküden başka birşey gibi gelmiyor.” Abim sinirlendi.
- Bu güç annemde de vardı, babamda da.”- Bize neden hiç söylenmedi. Annem babam bizden birşey saklamazdı. Bize yalan söylemezdi.”
- Onlar bunu açıklasaydı bizim başımız belaya girerdi. O gücü elde etmek isteyen büyük bir şirket teyzemin peşinde”
- Nerden biliyorsun?”
- Zeynep abla söyledi. Şimdiki zamanda oluşmuş bir şirketmiş. Bu gücü kendi amaçları için kullanacakmış. Teyzemin peşindeymiş. Bir kere teyzemi yakalamışlar. Son anda kurtulmuş. Sürekli her attığımız adımda neden bizden haberdar şimdi anlıyorum. Biz de tehlikedeyiz çünkü”
- Bizimle ne alakası var? Bizim güçlerimiz yokki!”
- Teyzeme karşı yem olarak kullanılmak isteniyoruz. Bizi kaçıracaklar teyzemi ayaklarına getirecekler”
- Of Timur! Nerden uyduruyorsun. Düştüğünde kafanı çok fena çarpmışsın galiba”
- Hayır! Bak, rahiplere o güç verildiğinde sonsuza kadar onlarda kalacak ve şahsi işleri için kullanılmak üzere verilmedi. Geçici bir süreliğine, hem sınamak hem de dünyanın geleceği için verilmiş. Teyzeme, anneme ve babama o güç geldiği gün bunların bilmeleri sağlamış . Herşeyi rüyalarında göstermiş. Annemle babam kendilerine verilmiş bir görevin olduğunu kabul etmişler ama teyzem kendi duygularına, isteklerine ve hayallerine karşı çıkamamış. Bin yıl sonra on beş yaşlarındaki üç çocuğa gelen güç daha sonra üç çocuğa daha gitmiş. Ama başka bir ülkeye. Hangi ülke bilinmiyor. ”
- Annemler on beş yaşındamıymış o zamanlar?”
- Otuz yıl önce, evet. Güç dünyaya bin yıl önce gelmiş. Bin yıl da korunmuş ama şimdiki zamanla geriye gidersek otuz yıl önce bu güç dağılmış dünyanın bilinmeyen taraflarına.”O sırada kapı açıldı. Gelen Zeynep ablaydı. Bizi görür görmez yemekleri masanın üzerine bırakıp bize sarıldı.
- Vah gariplerim benim! İyi misiniz? Çok korktunuz mu?” diye ağlamaya başladı.
- Neden bize hiç anlatmadın?” dedi abim. Zeynep abla gözlerini silerek, ” anlatsaydım da teyzeniz öldürseydi beni. Kaç yıldır burda köle gibi çalışıyorum biliyor musunuz? Onun sırrını tesadüfen öğrendim. Ve o günden beri de burda tutsak gibi yaşıyorum” dedi.Şimdi anladım!Okula gittiğimiz gün Zeynep abla nasıl dayanıyor teyzeme diye düşünmüştüm. Demek bu yüzdenmiş.- Şimdi şu yemekleri yiyin ve iyice dinlenin. Yarın okulunuz var ” tam arkasına dönüp gidicektiki ” kursu da unutmayın sakın” diye ekledi.
- Ne kursuymuş bu?” Zeynep abla kızarak Timur’a baktı ‘’senin kıyameti kopardığın o kurs işte. Ona gitmek zorundasınız”
- Gitmicez valla. Ne isterse yapsın. Dövecek mi? Dövsün. Elimden geldiğince karşılık vereceğim” Zeynep abla gözleriyle beni işaret etti:- Nina’ya ne olacak düşündün mü a akılsız kardeşim!”
-Onu da korurum!”
- Kusura bakma Timur ama zor korursun. Teyzeniz dünyayı yok edecek güçte ona karşı koyamazsın. Sen en iyisi Nina’yı ölü görmek istemiyorsan söylediklerimi yap”Ne?Teyzem beni öldürür mü?Timur bana baktı, ”pekala, istediği gibi olsun!” dedi.Zeynep abla dışarı çıktığında artık inanmaya başlamıştım. Teyzemde sıradışı güçler vardı. Bütün dünyayı yok edebilecek güç! Abimi öldürebilirdi, beni öldürebilirdi.Onun her söylediğini yapmaktan başka çaremiz yoktu.
- Ben dayımlarda yaşamak istiyorum ” dedim. Abim gülümsedi, ” en azından bizi öldürme niyetinde değildi. Dövülmeye, itilip kakılmaya alışmıştık. Karşılık verdiğimizde bazen onu yeniyorduk. Ama artık öyle bile şansımız bile yok!”
- Yağmurdan kaçarken doluya tutulduk desene”
-Aynen öyle! Hadi gel yemek ye biraz. Soluk görünüyorsun”Abimle soğuk bir bodrum katındaydık.Dışardan gelen agresif gökgürültüsü ve gürültüyü bastırmaya çalışna yağmurun tatlı sesi geliyordu.
Loş odada küçük bir masada sessizce, düşünceli iki kardeş vardı.
Biri kurtulma umudunu yitirmiş, diğeri ise sonsuz inanç ve güçle doluydu.Yukrdaki odaların birinde ise gün geçtikçe büyüyen nefretiyle, sonunda patlayacak hale gelen bir teyze vardı. Acımasız, vahşi, soğuk ve bencil.Maskesini çıkarmıştı artık. Gerçek yüzü maskesinden çok çirkindi. Gerçek yüzü maskesinden daha acı vericiydi. Hayatta daha kaç kişi maskesini çıkaracak ve kalbimiz ağrıyacak, göreceğiz. Hayatta daha kaç kişi bizi hayalkırıklığına uğratacak, bizi darmadağın edecek yaşayarak öğreneceğiz!
Pazar, Ekim 05, 2008 | | 0 Comments
Bölüm-11- ( Olağanüstü Güç Ortaya Çıktı )
Pazartesi günü kursa katılmadığımızı anlatmıştım sana.Abimle bir karar aldık. Okul çıkışlarında kurs binasına girecektik ama derslere girmeyecektik. Eninde sonunda teyzem öğrenecekti ama kursa gitmek isteyip istemediğimizi sorsaydı böyle olmayacaktı.Okulda ikinci haftamız başlamıştı. Türkiye’de yaşayalı ise nerdeyse bir ay oluyordu. İnsanlara, ortama, sokaklara alışmaya başlamıştım. Yaşadığımız evi artık benimsemiştim.Ancak ikinci haftanın ortalarına doğru herşey karıştı.
Teyzem genelde evde olmaz biz okuldan geldiğimizde. Akşam yemeğinde karşılaşırız ve her zamanki gibi soğuk geçer yemek faslı. Kimse konuşmaz. sofrada bir tek benim ve Timur’un bakışları konuşur. Tuzu uzatması için göz kırpar, ekmeği vermesi için bakışlarımızla ekmeği işaret eder dururuz. Gıkımız çıkmaz.
Ama o gün teyzem alışılmışın aksine evdeydi. Sinirli ve öfkeli…Kapıdan içeri girer girmez Zeynep abla telaşlı halde çantalarımızı aldı. Bir yandan da salon kapısına tedirginlikle bakıyor ve bize haber veriyordu.
- Teyzeniz evde, aman dikkatli olun. Sizinle konuşacağı varmış,” durdu , ” ne halt yediniz bakayım? Kadıncağız çok sinirli!” dedi. O sırada salon kapısında teyzem göründü. ” Geçin içeri, konuşacaklarım var” dedi.Eyvah!Şimdi yandık!Sonunda öğrenmiş, kesin!Salona geçip oturduk. abim teyzeme yakın koltukta ben de abimin sağında oturuyordum. Kimse konuşmuyordu.Sessizlik…
-Kursa neden gitmiyorsunuz?” diye sordu teyzem. Sesi yılan tıslaması gibi çıkıyordu dişlerinin arasından.
- Gittik” dedi abim. Teyzem ayağa fırladı. ” Bana yalan söyleme! Gitmemişsiniz!”Öyle bir fırladı ki, oturduğum yerde sıçradım.
-Kursa gittik dedim. Ama derslere girmedik.” Hayret , abim öyle sakindiki! Yada bana öyle geliyordu.
- Ben sizi oraya neden yolluyorum o zaman?”
- Bilmiyorum”
- Timur!” diye bütün evi titrete titrete bağırdı teyzem. ”Bana doğru düzgün cevap ver.”
- Bizi oraya yollayan sizsiniz. Ben nerden bileyim neden gönderdiğinizi. Ama bildiğim birşey var. O da okula zor yetişiyoruz. Bir de siz istiyorsunuz diye ders dışı kurslara gidemeyiz. Yetişemeyiz”
- Yetişmek zorundasınız!” dedi teyzem kararlı bir sesle.Bu sefer sinirlenen ve ayağa fırlayan abim oldu. ” Yetişemeyiz! Biz robot değiliz. Herşeye de siz karar verecek değilsiniz. Biraz da bize sorun” Teyzemin gözleri büyüdükçe büyüyor, açıldıkça açılıyordu. arkasındaki Zeynep abla ise korkuyla ‘’sus” işareti yapıp duruyordu.
- Siz bana karşı mı geliyorsunuz?”
- Sizin bakış açınızla, evet, karşı çıkıyoruz” dedi abim. Yumruğunu sıkmış, dik dik teyzeme bakıyordu. Teyzem bakışlarını bana çevirdi, ”Nina?”
- Evet, Svetlana teyze. Abim haklı. Biraz bize de sorsanız. Yorulur muyuz? İster miyiz…” Teyzem bana doğru iki adım attı ve bağırmaya başladı.
-Size mi soracağım? Ha? Size mi? Neden? Şimdiye kadar kardeşim sizi bodrumlarda süründürdü size birşey sordu mu? Ben sizi süründürmüyorum buna şükredeceğinize kalkmış bir de soracaktınız diyor. Kimse bu evde benim söylediğim kurallar dışına çıkamaz. Kursa gidilecek!” arkasına döndü ve salon kapısına yöneldi.
-Gitmeyeceğiz!” dedi abim. Zeynep ablanın ağzı açıldı, şaşkın halde abime baktı. Teyzem bir an durdu sonra döndü, abime yaklaştı.
- Ne?”
-Gitmeyeceğiz” diye tekrarladı abim. Teyzem bir iki saniye abimin gözlerine baktı ve birden ortada büyük bir rüzgar esmeye başladı. Daha sonra şiddetli bir gürültü. Toz yavaş yavaş geçince teyzemi görebildim. Ama Timur yoktu!Timur’u aramak için etrafı tararken, duvara dayanmış nefes almaya çalışırken gördüm onu. Dehşete düştüm. Abimin başından göğsüne kan akıyordu. ”Timur!” diye çığlık attım ve yanına koştum. Yüzüne bakmaya çalıştım ama Timur sanki nefes alamıyormuş gibi yumruğunu sıkmış ve öksürüyordu. ”Timur!” diye dürtüklemeye başladım ama hiç bir tepki vermeden kucağıma düştü başı.Korkuyla teyzeme baktım.
- Sen de ister misin Nina? Senin de kafanı patlatayım mı? Kaç kere uyardım sizi. Benim kurallarıma uyun diye”
- Efendim… Lütfen, onlar çok güçsüzler ve…” diye araya karışan Zeynep ablaya,” Zeynep! Hemen çık dışarı!” diye kovdu. ” Size kim olduğumu göstermemin zamanı geldi de geçiyor bile” dedi.Teyzem elini boğazıma doğru tuttu. O kadar uzaktan ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. Ama birden teyzemin elini boğazımda hissettim. Uzakta duruyordu ama sanki görünmez eli boğazımı sıkıyordu. Kurtulmaya çalıştım ama çekeceğim bir el yoktu. Görünmezdi eli.
- Boşuna uğraşma Nina. Elimden kurtulamazsın. Senin bende olan gücün yok. Olmayacak ta! ” derken hafifçe yukarıya , havaya kaldırıldığımı hissettim. Nefes alamıyordum. Öyle uğraşırken yerde yatan ve başından yere akan kanlı abimi gördüm. ” Bundan sonra bana saygısızlık gösteremeyeceksiniz. Her dediğimi yapmak zorunda kalacaksınız. Tıpkı Zeynep gibi” dedi sallandım ve birden karşı duvara fırlatıldım.Duvara çarpıp yere yuvarlandım. Doğrulmaya çalıştım. Bir yandan nefes almak için uğraşıyordum. Dizlerimin üzerine kalkamıyordum, titriyorlardı. Yanıma geldi ve çenemi tuttu.
- Annenin yaptığı hatayı yapmaman için uğraşıyordum. Ama görüyorumki kafanda değiştiremeyeceğim bir program bulunuyor. Yazık! Ben de kızı akıllı olur sanıyordum” dedi.
- Annemin senden daha akıllı olduğu kesin. Şu anda yaptıklarınızla bir sonuca varamayacaksınız bunu bilmiyorsunuz” dedim. Gözleri kısıldı,” bu yüzden mi baban anneni öldürdü?” dedi.
- Babam annemi öldürmedi!!! ” diye bağırdım. ”Sizin uydurmalarınız. Annem sizden bin kat daha iyiydi. Sizden daha güzel ve nazikti. Siz sadece kendinizi düşünen bencilin tekisiniz!!!” diye teyzemin yüzüne bağırdım.Yanağımda yanma hissiyle birlikte yine o ağır güç beni nasıl olduysa kaldırdı ve arkamdaki duvar fırlattı. Kafamı ve sırtımı fazla hızlı fırlatılmamdan dılayı çok kötü çarptım. Ve kafamdan enseme kan akmaya başladı.
Teyzem elini kaldırdı, avucunda siyah bir bulut toplandı. İçinden küçük kırmızı şimşekler çıkıyordu. Avucundanki siyah bulutu bana doğrulttu. Son hızla elektrik yüklü ışık bana doğru gelirken ben, kımıldayamıyor yerimde gelmekte olan sonuma bakıyordum.Acı bir çığlık attım!Her yer simsiyah oldu.Çığlığımı kimse duyamadı, sonsuzlukta kayboldu.Karanlığın içinde hiç durmadan düşmeye başladım
Pazar, Ekim 05, 2008 | | 0 Comments
Bölüm-10- ( Karışıklıklar )
Uyandığımda gözlerimi açmaya pek cesaret edemedim. Nerde olduğumu anlamaya çalıştım, etrafı dinliyerek.Şiddetli bir yağmur vardı ama ıslanmıyordum. Birden bir ışık çaktı ve ardından gök gürüldedi. Sonunda hififçe gözlerimi araladım.
Odamdaydım!
Balkon kapısı açıktı , oda buz gibi olmuştu. Üstüm açılmıştı ve çok terlemiştim.Yatağımda doğrulup olanları anlamaya çalıştım. Ancak tek bir sonuç çıkıyordu ortaya. Kabus görmüştüm.Yağmurlu bir ortamı görmeme anladım ama Tolga’yı sırtımdan bıçaklayan, bana kötülük eden biri olarak görmeyi bir türlü anlayamadım.Oysa kalbim hala acıyordu. Elimi ağrıyan kalbime götürdüm. Kabusu yine hatırladım. Bıçak ucunu hatırladıkça kendimi daha da kötü hissettim!
Göğsümde sıcak bi ıslaklık vardı. İlk başta ter sandım ama elime bakınca kan olduğunu anladım.Şaşkınlıktan ve korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Korkuyla elimi sırtıma götürdüm ve elimde kan göründü. Yatağımdan fırladım. Timur’un odasına koştum. Timur ise horul horul uyuyordu. Yatağın kenarına çöktüm. Bayılacaktın nerdeyse.
- Timur! ” diye hızlıca dürtükledim. Ama Timur’un bir tepki verdiği yoktu. ” Timur! Uyan! ” Sesimi çıkarabildiğim kadar çıkardım ve Timur ancak uyandı.
Yatağında sıçradı, korkmuş ve şaşkın halde ” Nina? Ne oldu?”Açıklamak için elimi gösterdim. Timur ise anlamsızca bakmaya devam ederek, ” ne oldu Nina? Ne bu halin? Hasta mısın yoksa?” dedi. Zor çıkan sesimle yine elimi ona göstererek, ” elimde kan var Timur görmüyor musun? ” dedim. Timur elime baktı sonra da tutup beni yatağına oturttu. Her iki elimi bana göstererek, ” elinde hiç birşey yok Nina. Bak” dedi. Ellerime içimde büyük bir korkuyla baktım. Ve gerçekten kan falan yoktu.
- Timur, kan vardı! ” dedim.
Timur ise derin nefes aldı, ” sen sadece kabus gördün ve hala bunun etkisindesin” dedi
.- Hayır Timur! Hissettim. Islak ve sıcak kandı. Tolga beni sırtımdan bıçaklamıştı rüyamda… ” Timur birden sözümü kesti.
- Tolga mı? Seni mi bıçakladı? Hem de sırtından, yapma Nina kabus olduğu her halden belli”
- Ama çok gerçekçiydi. Gerçekten öldüm sandım. Ve hala da kalbim ağrıyor”
- En son hangi filmi izledin? ”
- Timur ! Filmden etkilendiğimi düşünüyorsan çok yanılıyorsun! Çünkü öyle bir film yok ” Timur gözlerime uzun uzun baktı. Yine derin nefes aldı, ” bak Nina, sadece bir kabustu. Tolga asla sana zarar verecek bir insan değil. Onu en azından bir haftadır tanıyorum. Benim insanları sadece bir gün tanımam yeterli o kişi hakkında düşünmek için.
Ve Tolga da kabusundaki Tolga olamaz. Bu bir.İki,son günlerde yaşadıkların senin bilinç altına yerleşmiş ve kime güveneceğini şaşırdığın için böyle bir kabus görmen çok normal.İstersen bugün okula gitme, evde dinlen toparlan ve öyle git. Çünkü bir saat sonra okuldaki ikinci haftamız için hazırlık yapacağız, bu da üç.”
- Hayır bugün okula gideceğim. Evde kalırsam daha kötü olurum.”
- Pekala, şimdi git bir saat uyu ve hiç birşey olmamış gibi yeni haftaya başla” dedi Timur, her iki yanağımdan öperken.Hala yaşadıklarıma inanamıyorum. Elimde kan vardı, kalbim kanıyordu. Ama birden yok oldu. Rüyamda Tolga beni bıçakladı! Dünyada olacak en son şey.
Bütün bunlar ne demek oluyor?
Ben mi çok abartıyorum?
Umarım kötüye haber değildir bunlar.Sevgili günlük, abim çaığırıyor gitmem gerek. Daha sonra sana uzun uzun yazarım. Görüşürüz!
Pazar, Ekim 05, 2008 | | 0 Comments