Bölüm-17- (Gece, Yakışıklı Ve Tolga )
-Nina? Nina??? Uyan güzelim.” Abimin hafifçe dürtüklemesiyle uyandım. Arkama dönüp sırt üstü yattığımda Timur, yatağımın kenarına oturmuş; endişeli ve ciddi bakışlarla bana bakıyordu. Soru soran gözlerimle yatağımda doğrulup oturdum. abim her iki elimi tuttu ve bana ciddi bir ses tonuyla sorular sormaya başladı.
-Sorduklarıma evet ve hayır diye cevap vermen gerekiyor tamam mı tatlım?” ” Evet” anlamında başımı salladım.
-Bugün okulda bayılmışsın. Okuldakilerle konuştum. Son günlerdeki halsizliğinden bayıldığını söylediler. Ama sonra Kerem bizim okula geldiğinde bana anlatılanlar nedeniyle fenalaştığını söyledi. Bu doğru mu?” Başımı salladım.
- Kerem… Kerem bana bazı olaylardan bahsetti. Şimdi biraz yorgun görünüyorsun. Ama söylemeden edemeyeceğim bizim teyzemizle olanları da biliyor. Bana inandırıcı bir o kadar da garip geldi. Kanıtlamasını istedim mektup olayını tamamen anlattı. Senin yaşadıklarını, herşeyi. Sence bu yeterli mi?”
Yatağımda rahatsızca kıpırdandım. Kendim inanmıştım ama acaba Timur’a inandırabilecek miydim? Timur yine fazla safça davrandığımı düşünebilirdi ama yinede ortada gerçekçi deliller vardı. Solumdaki dolabın ilk çekmecesini açtım. Not defteri ve kalem çıkardım. Timur’a olanları baştan aşağı yazdım. Ben yazarken Timur sabırsızlanıp ayağa kalktı. Odada bir yukarı bir aşağı yürüdü durdu. Bitirip yazıyı Timur’a verdiğimde bir solukta okudu.
Kağıdı katlayıp yandaki masaya koydu.
- O zaman bu olay üzerinde durmayacağız. Ben harekete geçmek istiyorum. Yeterince ciddi deliller bulduk. Kerem’i arayıp detayları konuşcam. Bir şey ister misin tatlım? ”
Rahatlamış ve mutlu bir ifadeyle başımı her iki yana salladım. Timur yastığımı düzeltti. Yanaklarımdan öptü ve yorganı üzerime çekip odadan ayrıldı. Bu kadar kolay inanacağını düşünmüyordum. Ama ortadaki gerçekler çok inandırıcı ve gerçekçiydi. Kerem Timur’a söyleyecek birşey bırakmayacak şekilde delilleri teker teker koymuştu ortaya. Timur da bu kadar gerçeğe inanmamazlık etmedi.
[ Tolga?]
[Evet? Ne oldu? Timur geldi mi?]
[Evet...]
[Ee? Anlatsana kızım! Ne dedi? ]
[Timur önce bana danıştı. Olanları bir de ben anlattım. Benden de aynı şeyleri duyunca inandı. Şimdi Kerem ile konuşmaya gitti. Bir an önce harekete geçmek istiyormuş]
[ Heyt be! Timur abim be! İşte budur. Sonunda harekete geçeceğiz ha? Şimdiden heyecanlandım]
[Bu biraz tehlikeli bir durum değil mi? Neden isteklisin bu kadar?]
[Bak Nina. Hep aynı hayat, aynı günler ve içimde büyük bir intikam volkanı var. Her an patlayacak! Patlamasını istiyorum. Artık bu öfkemi içimde tutamıyorum. Annemin intikamını alacağım. Ancak böyle rahatlarım. İntikam vaktinin yaklaştığını bilmek beni mutlu ediyor...]
[ ... ]
Tolga düşmanlarımızı öldürmek istiyor. Biz insanları öldüreceğiz yada öldürüleceğiz. Bunu bilmek beni ayak parmaklarımdan saç uçlarıma kadar ürkütüyor!
[ İntikam aslında o kadar da kötü birşey değil biliyor musun?]
[Bence intikam almak yerine görevimizi yapıp normal hayatımıza geri dönmeliyiz]
[Bu o kadar kolay değil Nina. Bunu anlayamazsın!]
[Anlıyorum Tolga, ben seni anlıyorum. Annemle babam teyzem tarafından öldürüldü. Ve biz katil teyzemizle yaşıyoruz bunu bile bile. İntikam almak yerine onu yenmeyi düşünüyorum. Yenip özel güçlerinden mahrum bırakmayı. O zaman kimseye bir zararı olmaz. Kimseye kötülük edemez. ]
[Çok safça!..]
[İyi... Ben yatıyorum. Uykum var yorgunum]
[Bu konu burda kapanmadı bilmiş ol. Takım toplantısında enine boyuna konuşacağız bunu]
[Tamam!]
[O zaman iyi dinlenmeler Ninacığım]
[Teşekkür ederim]
Sırtımı arkamdaki kocaman yastığa daha da dayadım. Yatağın içinde iyice büzülüp tavana baktım. İnsan öldürmek bana göre değil ki!Ya bizden biri…
Bizden biri ölürse? Aman Tanrı’m! Bu çok korkunç olur. Nasıl dayanırım ben. Tolga’yı kaybetsem, Ege’yi, Kerem’i… Peki ya Timur? Yoo, hayır bunları düşünmemeliyim.
Ama gözümün önüne geliyor… Gözlerim doluyor…Böyle olmaması için çok çalışmamız gerek!Çalışmalarımız nasıl olacak acaba?
Uyuyordum. Ama gözlerimin önünde bir karartı vardı sanki. Neredeyse duyulmayan bir ses gözlerimi açmam gerektiğini söylüyordu. Gözlerim açılmak istemiyor uyumak istiyordu. Ama tuhaf bir sinyal beni sürekli rahatsız ediyordu. İstemeyerek gözlerimi açtım. İlk gördüğüm şeyin ne olduğunu anlamadım. Sanırım beş on saniye bakınca karanlıkta seçebildim. Bir kemer. Kemerin yukarısına doğru bakışlarımı kaldırınca siyah bir gömlek vardı. İlk iki düğmesi açık. Ve bir yüz. Karanlıkta parıldayan yemyeşil gözler bana sevgi ve şevkatle bakıyordu..
İlk başta bana bakan gözlere dikkat etmedim. Nasıl oldu da yatağımda sıçrayıp bas bas bağırmadım anlamadım. Şok gibiydi. Kalmıştım yabancının yüzüne baka kala.[
Bu da kim böyle?!] dedim içimden. Öyle tatlıydı ki çocuğun yüzü.
[Ne diyorsun Nina?] diye Tolga’nın uykulu sesi yankılandı beynimde.
Ama o sırada öyle büyülenmiştim ki çocuğun yüzüne, [ Odamda bi yakışıklı duruyor ] dedim baygın sesle. Sonra birden kendime geldim.
Odamda bir yakışıklı?Odamda biri var, odamda yabancı biri var.
[Ne yakışıklısı? Kimden bahsediyorsun Nina?] Baygınca bakan bakışlarım birden endişeli ve korkuyla doldu. Yavaşça başımı yastıktan kaldırdım. Benim bu halime rağmen çocuğun yüzündeki tatlı ifade değişmedi.
[Nina? ]
Yavaşça doğrulmaya başladım ama çocuğun kıpırdadığı yoktu. Ancak gözlerini kırpıyordu. Bu bakımdan canlı birinin önümde durduğunu anlayabiliyordum.[Nina? Nina cevap ver!!! Ninaaaa! ] Tolga’nın sesi beynimin içinde patlıyordu ama eğer cevap verirsem birşeyleri kaçıracakmışım gibi korkuyordum.[NİNAA!!!]
Tolga’nın bu son bağırışıyla ödüm koptu. Sanki uçurumdan aşağı düşüyormuşum da Tolga yukarıdan bağırıyordu.
[Cevap ver! Beni duymuyor musun? ]
[Tolga... dur biraz. Çok tuhaf... ]
Tam düşündüğüm gibi olmuştu. Güler yüzlü, tatlı çocuk birden ayaklarından başlayarak küçük küçük ışık topları oluşarak yok oluyordu. Birden yatağımdan fırladım.
-Dur! Dur bekle biraz! Lütfen! ” Işık topları göğsüne gelmişti ve çocuğun yüzündeki tatlı gülümseme geçmemişti. Yok oluyordu ama hala gülümsüyordu.
- Merak etme genç taşıyıcı, ben yine geleceğim!” dedi.
[Ne? Ne var? Nina söyle! Delirtme beni Nina söyleee! ]
Tolga kafamın içinde sesi neredeyse kısılacak derecede bağırıyordu. Ve son ışık toplarıyla çocuğun gözleri kayboldu. Tamamen yok olduğunda bir araya gelen küçük ışık topları balkon kapısından dışarı uçtular. Ben de peşlerinden balkona çıktım.
[Ninaaa!!!! Cevap ver oraya geliyorum bak. Neler oluyor orda? İyi misin] Sık sık sesi kesiliyordu. Arada bir ‘lanet olsun’ diyordu.Işık topları gökyüzüne peşi sıra aya doğru uçmaya başladılar. Kulağıma küçük kızların gülüşmeleri geliyordu. Işık toplarından geliyordu. Gerçekten büyülenmiştim…
[Tolga?] dedim sonunda. Ama tüm gücüm gitmiş gibiydi.
[Evet? ]
[Odamda biri vardı. Bana bakıyordu. Çok tatlıydı sonra seninle konuşunca birden yok olmaya başladı. Işık topları oluştu ve balkondan uçup gittiler ]
Tolga derin bir nefes aldı. Bir süre sessizlik oluştu.[Tolga? Orda mısın?]
[Burdayım ve birazdan yanındayım]
[Nee???]
[Yanına geliyorum dedim. Gelene kadar odandan ayrılma! Balkonda falan da durma. Kapıyı kilitle bekle beni.]
[Gelmene gerek yok. Korkmadım. İyiyim]
[AMA BEN DEĞİLİM!] diye bağırdı.
Sesi kısılıyordu artık. Bu olanlar onu kızdırmış olmalıydı. Tanımadığımız insan odamda bulunuyordu ve zaten tehlikeli olan hayatımızda bu, yeterince büyük bir tehlikeydi.
[Tamam, bekliyorum. Timur'a anlatayım mı bunları?]
[Hayır! Hiç birşey anlatma. Otur yatağında. Balkon kapısını, oda kapısını kilitle otur! Ben gelene kadar bir yere ayrılma!]
Yatağıma geçip Tolga’yı beklemeye koyuldum. Heyecandan titriyordum. Öyleki yatağın ucuna oturduğumda kalbimin ne kadar hızlı çarptığının farkına vardım. Odamı baştan aşağı süzdüm. Karanlıkta ışığı açmaktan korktum… Çünkü ışığı açtığımda, odamda daha önce fark etmediğim olağanüstü biriyle yada birşeyle karşılaşmaktan korkuyordum!
Yatağın kenarında oturdukça odadaki birçok eşya gözüme daha ürkütücü görünmeye başladı. Bir ara sanki çantamın fermuarı hareket eder gibi oldu.
[Tanrı'ım!]
[Ne oldu?] Tolga’nın sesini duyunca birden miğdeme ağrı girdi. Tam da korkulu dakikalarda beynimin içinde alışık
olmadığım şekilde sesini duymak daha da kötü gelmişti.
[Nina, korkuyor musun?] dedi. Elbette korkuyorum! Sanki biri birazdan odamda ortaya çıkacakmış gibi… Gerçi Timur uzağımda değildi ama ona seslenemezdim. Sesim yoktu!
[ Ha-hayır. Korkmuyorum... Sen ne zaman geliyorsun?]
[Yoldayım şu anda. Beş dakika içinde ordayım... Sesin kötü geliyor senin. Timur'a sesleneyim mi ? İyi misin? ]
[İyiyim... Sadece, sadece şaşkınım!]
Nasıl olduysa içimde tatlı ve huzurlu bir duygu oluştu. Gözlerim kendiliğinden yavaşça kapandı. Herşey kayboldu. Ve sonra birden kendime geldim. Gözlerimi açıp etrafı kontrol ettim. Herşey eskisi gibi duruyordu. O zaman neden birden bu tuhaf birkaç saniyelik uykuya dalmıştım. Uykum yoktu…
[ Korkulacak birşey yok. Geldim. Balkonun önündeyim şimdi. Odanda olsa olsa ancak ben olabilirim bu saatten sonra] dedi Tolga.
[Bi-bir dakika! Biraz önceki şey...]
[ Evet, onu ben yaptım. Sadece birkaç saniye dinlenmen için. Fazla sıkmışsın kendini. Eminim titriyorsundur ... Uff amma zormuş be senin balkona tırmanmak] Balkon kapısında Tolga’nın gölgesi göründü. Hemen balkon kapısına koşup kilidi açtım.Tolga’nın bi ayağı balkonun içinde diğeri dışarda hala çıkamamıştı. Ben de kolundan tutup içeriye geçmesine yardım ettim. İçerde konuşacağımızı sanıp tam balkon kapısına yönelmiştim ki Tolga, [burda konuşalım. Eğer sizinkilerden biri seni kontrole gelirse kaçma fırsatım yüzde elli düşer] dedi.
[Peki]
Tolga sandalyeleri pencereden uzak duvarın köşesine çekti.Köşeye çektiğimiz sandalyeleri karşılıklı gelecek şekilde ayarlayıp oturduk. Gökyüzünde ay koskocamandı. Yıldızlar bu gece gelmemişti. Gökyüzünde sadece ay bulunuyordu. Ne bulutlar ne yıldızlar. Yalnızdı…
[Önce sana şunu diyeceğim Nina! Bir daha bu geceki gibi saçma davranırsan ceza almanı sağlayacağım. Yada seni kendim cezalandıracağım. Biz senle ne konuştuk. Beraber olacağız, hiç birşeyi saklamayacağız demedik mi? Boşuna mı konuşuyorum ben? Yoksa takmıyor musun bizi?][Hayır... Özür dilerim. Çocuk çok tatlıydu sonra...]
[Başlarım herifin tatlılığına be!] diye beynimde bağırdı ve oturduğu yerden öfkeyle kalktı.
[Adamın ne mal olduğunu bilmiyoruz sen tatlılığından, yakışıklılığından bahsediyorsun!] Ayağa kalkmış balkonun boş kalan bölgesinde iki adım ileri iki adım geri yürümeye başladı.[Gece odamda öyle animeden fırlama birini görünce etkilendim. Biraz şok oldum da sayılır yani...]
[Etkilenmiceksin! Anında bize haber vereceksin! Herifin düşmanımız olmadığı ne mağlüm? Ha? Ne mağlüm? Sen dediğimi yapmalıydın...] Derin bir nefes aldı. Üzgün bakmakta olan kocaman aya baktı.
[Üzgünüm... A-ama elimde değildi.] Tolga korkuluklara dayanmış gökyüzüne bakıyordu. Kendi kendine konuşur gibi konuşmaya başladı.
[ Her zaman, Kerem ve Ege, üçümüz. Birbirimize güvendik. Hiç birşeyi saklamadık. Açık olduk. Böyle bi hayatta ancak bu şekilde ayakta kalabileceğimizi, güçlü olabileceğimizi anladık...] Başını aşağa eğdi. Sabit bir noktaya bakarak, [ senin de bunu anlamanı bekliyorum... Umarım bu uzun sürmez.]Yaptığımın farkına ancak o zaman vardım. O sırada büyük bi şokta olduğumdan Tolga’yı ne kadar endişelendirdiğimin farkında değildim. Çok kızmış ama kızgınlığını içine gömüp, beni kırmamaya çalışıyordu. Bir de Timur’u düşündüm. Eğer aynı şekilde ona davranmış olsaydım kesinlikle evde bağırmaktan sesi kısılırdı. Bana kesin bir sürü yasak koyardı. En az üç hafta konuşmayacaktı benimle!Tolga hala aşağa bakıyordu. Dalıp gitmişti sanki. Yüzünde öfke, endişe ve üzüntü vardı.
Yavaşça gözlerini diktiği noktadan ayırıp bana çevirdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Üzgün olduğumu söylemiştim. Zaten titriyordum, kalbim hızlıca çarpıyordu. Halim çok kötüydü. Yaşadıklarımı düşündükçe daha da korkmaya başlamıştım. Tolga bu kadar ciddiye aldıysa bu bizim düşmanımız olabilirdi. Belki de etkilemek ve sonra yenmekti amacı. Ama Tolga ile iletişim kurmamla kayboldu. Tolga hala gözlerime bakıyordu ben de onun gölzerine. Haklıydı… Haksızsın diyemiyordum. Yaptığım elimde olan birşey değildi ama yine de çok üzgündüm.Ayağa kalkıp Tolga’nın yanına gittim. Tolga korkuluklara dayanmıştı ama yanına gelinde doğruldu. Hala gözlerine bakıyordum. Tuhaf ama gözlerimi gözlerinden ayıramıyor gibiydim. Üzüntüsünü, korkusunu ve öfkesini hissediyordum böylece. Gözlerine bakınca gerçek Tolga’nın zayıf ruhunu görüyordum.
Gözlerinde korku vardı. Kaybetme korkusu! Bu inanılmaz boyuttaydı. Bana bile ağır geliyordu, gözlerim ağrımaya başlamıştı.Yavaşça kendime geldim. O garip boşluktan çıkıp birden yine Tolga’nın gözleriyle karşılaştım. Tolga gözlerini benden kaçırdı. Karşı karşıya duruyorduk. Ve içimden… İçimden Tolga’ya sarılmak geliyordu.[Özür dilerim! Gerçekten çok özür dilerim! Seni üzmek istemedim. ] dedim. Tolga’ya yaklaştım. Aramızda bir adımlık yer vardı. Başımı göğsüne yasladım
[Çok üzgünüm, gerçekten! Bir dahaki sefere daha dikkatli olacağım. Söz veriyorum] dedim. Ellerim boştaydı öylece. Sadece başım göğsüne yaslamış durumdaydı. Tolga önce tereddütle sarıldı. Ben de ona sıkıca sarıldım.
- Önemli değil Nina… Önemli değil” dedi. Sesi beynimde yankılanmadı. Sesi kulağımın dibindeydi ve Tolga kollarıyla bana sıkıca sarıldı…
Tolga’ya hiç bu kadar yakın olmamıştım. Biraz önce korkudan deli gibi atan kalbim şimdi heyecandan atıyordu. Hafif bir parfüm kullanırdı.. Ferah bir kokusu olurdu. Ağır havası olmazdı hiç. Başım Tolga’nın çenesine geliyordu. Tolga bana doğru eğilmişti. Burnu kulağımın dibindeydi ve nefes alıp verişini neredeyse duyuyordum. O anlar sanki sonsuza kadar sürebilirdi benim için. Tolga’nın yanında, ona sarılmış… Kalabilirdim sonsuza kadar. Çünkü onun yanında nedense kendimi çok huzurlu hissetmeye başlamıştım. .
Tolga’nın kolları yavaşça gevşedi ve o zaman artık büyülü anların sonuna geldiğimizi anlamadım. Ondan ayrılmak istemedim. Geri çekilip bana baktı. Tatlı bir gülümseme yayıldı yüzünde.
- Kendini affettirmeyi iyi biliyorsun” dedi.
Ne? Ne demek bu?
[Anlamadım...]
-Hiç, sadece biraz takıldım. Neyse bir daha olmayacağına söz verdiğine göre bu olanları abine yarın ben anlatacağım. Timur abiye Nina bana anında seslendi, ben de hemen size geldim diyeceğim. Sonra gece sabaha kadar burda nöbetlediğimi söylicem”
[Teşekkür ederim. Ben...] Tolga bana içtenlikle gülümsedi. Ellerini omzuma koydu.
- Söz vermeseydin başın dertteydi küçük hanım” diye göz kırptı. ”Hadi sen şimdi doğru yatağına en ufak birşeyde seslenmen yeterli. Burda olcam”
[Burda mı?]
- Evet, nöbet tutacağım ya”
[İyi de... olmaz ki! Üşürsün burda]
- Sen de bana bir battaniye ayarla gardrobundan o zamn, üşümeyeyim”
[Sen ciddi misin?]
- Şaka yapar bir halim var mı? Hadi fazla oyalanma burda, yatman gerekiyor. Zaten kötüydün dün okulda, bana battaniye getir ve hemen yatağa , hadi”
[Peki] dedim ve hemen odama koştum. En kalın ve sıcak tutacak bir battaniyeyi aldım. Yerde kocaman büyük yastıklarım vardı. Balkonda onları üst üste yığıp yatak haline getirdim. Tolga ” oooww, bu gece açık havada , rahat rahat yatacağım! Teşekkür ederim” dedi.
İçim rahat etmese de Tolga balkonda yattı. Ama balkonda hiç birşey görünmüyordu çünkü Tolga görünmez olmuştu. Tolga görünmeyince eşyalar da görünmez oldu. Bu özellik hoşuma gitse de Tolga’yı düşünmeden edemedim. Gece sürekli bir uyanıp bir uykuya daldım…
Saatin çalmasıyla susması bir oldu. Ama tedirgin bir uykuda olduğumdan hemen uyandım. Timur saatin alarmını kapatmaya çalışıyordu. Ama geç kalmıştı. Uyandığımı görünce , ” kalkma, kalkma! Okulundan izin aldık bugün evdesin. Uyanmaman için uğraştım ama …” dedi saatimi çevirip, ” ne acayip bir saatin var yahu! Bir sürü düğmesi var, hangi biri ne işe yarıyor anlamıyorsun” diye güldü.Öyledir benim saatim. Benim gibi karışık!
Timur saatimi bırakırken göz ucuyla kapıya baktı. Ben de yatağımda doğrulup oturduğumda kapının altındaki görünen boşlukta gölge gördüm.
- Ben okula gideceğim. Sen de ilaçlarını al uslu uslu dur odanda. Ayrıca sesinde artık bir iyileşme olması lazım. Boğazın acıyor mu?”
-Hayır” dedim. Kısıktı sesim ama sesim vardı. Çok sevindim. ”Konuştum, iyileştim!” dedim. Abim de bana doğru eğilip sarıldı. Sonra aceleyle yanaklarımdan öptü.
- Geçmiş olsun tatlım! Bu güzel haberle okula gittiğime göre demekki bugün şanslı bir günüm olacak. Akşam arkadaşlarla gelip seni alacağım. Sinemaya gideceğiz hazır ol”
-Sinema mı?”
-Evet,” dedi Timur. ”Teyzemden izin aldım. Senin için de biraz iyi olur. Kafanı dağıtırsın. Hem bugün cuma… Gelir misin diye sormadım” diye gülümsedi.
-Beni tanıyorsun ama değil mi abicim. ‘Hayır’ der miyim?” diye kollarımı her iki yana açtım. Abim bi kere daha sarıldı. ”Tanımaz mıyım? Ben senin ruhunu bilirim” dedi.
-Hadi güzelim ben kaçıyorum. Akşama hazır ol. Kendini yorgun hissedersen gitmeyiz ama iyi olursan bir güzel eğleniriz. Telefon açık, istediğin zaman ulaşabilirsin” dedi. Çantasını kaptığı gibi odadan koşarak çıktı.Saate baktım. Daha çok erkendi. Biz bu saatte kahvaltı yapıyor olurduk.
Acaba neden bu kadar erken çıktı?
Peki ya odanın önündeki gölge?
O kime aitti? Abim de bu gölgenin varlığından haberdardı ama benim de fark etmemi sağlamıştı. Kapıya baktığımı görünce hiç dönüp bakmamıştı. Birşeyler oluyordu…
- Günaydın!”
Kapının önünde teyzem vardı. İşe gitmek için giyinmişti. Her zamanki gibi iş kadınları modundaydı. Beyaz bir gömlek, dekoltesi hemen göze çarpıyordu. Siyah bir pantolon ve siyah, sivri uçlu topuklu ayakkabılar. Topuğun da maşallahı var. Öyle uzun ve ince ki! Nasıl yürüyebiliyor şaşıyorum.
-Günaydın” Yatağımdan kalkıp dolaba yöneldim. İçinden üstüme giymek için birşeyler bulmaya çalıştım.
-Ne yapıyorsun?”
-Üstümü giyeceğim.”
-Sen hastasın ve yatman gerekiyor küçük hanım. Akşam abinle arkadaşlarınla dışarı çıkacaksan dinlenmelisin.” dedi yanıma gelip elimdeki bluzu aldı ve dolaba koydu. Kapıları kapattı. ”Şimdi yatağına geç ve yat. Birazdan Zeynep ablan kahvaltını getirecek sonra da ilaç saatin gelcek.
Bugün ablanın sözünden çıkma. Yeterince başıma dert oluyorsunuz bir de hastalığınızla uğraşmak istemiyorum. ”Hızlı adımlarla kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıkacağı anda başını çevirip bana baktı.
-Timur neden bu kadar erken çıktı bugün?” Teyzeme de söylememiş demekki.
-Bilmiyorum, sormadım,” dedim. Teyzem sinirlenmeye başladı. ”Herkes bu evde başına buyruk mu yaşıyor? Abinle biraz ilgilensene, ne yaptığını sorsana! Nasıl kardeşsiniz siz?”-Bunu bana söyleyebilecek en son kişi sizsiniz ! ” dedim. Teyzem bu sefer kapıyı tutup bana döndü.
-Anlamadım? Ne demek bu?”
-Hiç… Sadece siz benim için fazla birşey ifade etmiyorsunuz. Söylediklerinize dikkat etmelisiniz. Abimi sizden daha çok düşünüyorum. Sadece bir gün bana neden erken çıktığını söylemedi diye ‘nasıl kardeşsiniz’ deme hakkına sahip değilsiniz!”
Bu kadar cesurca konuşmazım. Abim hep böyle konuşurdu teyzeme karşı. Ama artık ben de abime benzemeye başlamıştım. Ve bu olumlu birşeydi. Konuştuğum kişi sıradan bir yakınım değildi. Ailemi yok etmiş, güçleri alınması gereken düşmanımdı. Sadece o bunu bilmiyordu. Eminim onun da bazı planları vardı.Teyzem birşey demeden odamdan çıktı. Söylediklerim için pişman değildim. Hakediyordu.Yastıkları arkama koyup, onlara yaslanıp yatağımın içinde oturdum. Acaba egzersizlere ne zaman başlayacağız?Gözlerim balkon kapısından içeriye süzülmüş, zayıf güneş ışınlarına dalmıştı. Her ne kadar zayıf ta olsalar gözlerimi kamaştırıyordu. Pencereden balkonun içini rahatlıkla görebiliyordum. Gece Tolga ile o küçük masanın başında konuştuğumuzu hatırladım. Ona sarılmam, onun bana sarılması…
Balkonda gecelemesi…
Balkonda… Tolga!!!
Bunu tamamen unutmuştum. Tolga balkonda yatmıştı. Belkide hala orda yatıyordu.
Yatağımdan fırlayıp balkona koştum. Gece Tolga yatabilsin diye masayı sağa koymuştum. Ama şimdi masa her zamanki yerdeydi.[Tolga?]
[Evet? Günaydın bu arada! Uyandın mı?] diye cevap verdi. Sesi gayet enerji dolu ve tazeydi. Sesini duymamla benim de içim mutlulukla doldu.
[Günaydın! Sen... Nerdesin?]
[Nerdeyim? Nerdeyim? Valla şu anda elime basıyorsun] Anında geri çekildim. Ama masanın önünde duruyordum ve bu bana çok manasız gelmişti.
[Emin misin?]
Bu bir şa-kay-dı! Kesin!
Tolga güldü, [ Tamam, şakaydı. Okuldayım.]
[Yaaa!!!]
[Abin geldi. Bugün herkes gelmeden toplandık. Birazdan toplantımız başlayacak. Bugün cuma ya? Bu gece ve cumartesi-pazar egzersizlere başlayalım diyoruz. Bu yüzden erken çıktık.]
[Timur bana söylemedi]
[Heyecandandır o! Şimdi toplantı başlıyor. Akşam görüşürüz Ninacığım. İyice dinlen! ]
[Peki! Görüşürüz]
Ne kadar zamandır uyudum bilmiyorum. Ama birinin beni izlediği duygusu gözlerimi açmama neden olmuştu.Gözlerimi açınca yemyeşil iki gözle karşılaştım. O gözler bana o kadar yakındı ki! Yatağımda hemen doğrulup oturdum.
O gelmişti. Yine!
Ne yapmalıydım?
Ben uyurken gelmiş, yatağımın baş ucunda çökmüş, dirseklerini nerdeyse yastığıma yaslayıp beni seyretmişti!
Ben uyanınca hemen geri çekildi. Ayağa kalkıp yine dün geceki gibi gülümsemeye başladı.
[Tolgaaa!!! Dün geceki çocuk burda, yine geldi! Karşımda] diye seslendim.
Ama bu sefer çocuk gitmedi. Ben hala yatağımda oturuyordum ve sadece çocuğun gözlerine bakıyordum.
-Sana yine geleceğim demiştim!”dedi çocuk.
Dün geceki gibi giyinmişti. Aynı anda Tolga’nın sesi beynimde yankılandı:[Hemen geliyoruz, sakın korkma!]
-Kimsin?” dedim.
Sakin olmaya çalışarak. Aynı zamanda saatin kaç olduğunu anlamaya çalışıyordum. Balkona baktım. Karanlıktı. Akşam olmuştu. Zeynep abla akşam yemeğini erken hazırlamıştı. Sonra da ilacımı içmiştim. Daha sonra Zeynep abla ilacımın bittiğini söyleyip eczaneye gitmişti. O zaman saat altı buçuktu. Şimdi ise ya sekiz yada dokuz olmuş olmalıydı. Ve Zeynep abla hala gelmemişti. Timur da yoktu!!!
-Merak etme, düşman değilim.Beynin sinyaller yayıyor. Onları takip ettim, onlar da beni sana getirdi. Belkide kader beni sana getirdi” diye başını kaşıdı. Etrafına baktı. Bilgisayar sandalyesini görünce, ”müsade var mı oturayım?” Şimdi böyle nazik ve tatlı birinin düşman olma olasılığı sence kaç olur? Tedirginlikle ”evet” dedim.
Yabancı çocuk sandalyeyi yatağın yanına çekti ve oturdu. Ben de o sırada hemen yan taraftaki saatime göz attım. Saat sekiz buçuktu…
-Öncelikle sana kendimi tanıtayım. Ben Raven, Raven Albery! Amerika’da yaşıyorum.Hakkında sağlam delillerim var ve eminim yakınların, arkadaşların senin tuhaf biri olduğunun farkındadır. Tabi kendileri de senin gibi tuhaf değillerse…Ailemde böyle şeylere rastlamadım ama ben de en az senin kadar tuhafım. Buraya senden yardım istemeye geldim. Kendimi,asıl kimliğimi bulmaya!”
O sırada aşağıda kapı çaldı. Balkon kapısı da birden şiddetle açıldı ve içeri Tolga daldı. Onun arkasından Ege ve Kerem. Tolga Raven’ı görür görmez yumruk attı ve hemen Raven’ın yakasına yapıştı.
Raven de karşı koydu. Ben de yatağımdan fırlayıp bağırmaya çalıştım ama sesim kısıktı. Bu gürültü ve karmaşada kimsenin beni duyduğu yoktu. Kerem aşağıya koşmuştu. Tolga Raven’ı yere yatırmış ard arda yumrukluyordu. Raven da kurtulduğu ve boş bulduğu aralarda Tolga’ya vuruyordu. Ancak Ege de karışmaya kalkışınca önüne geçtim. Ama daha önüne geçmemle yatağa düşmem bir oldu. Ege omuzlarımdan tuttuğu gibi yatağa fırlattı beni. . O sırada abim odaya girdi.
-Nina? İyi misin? Birşey yaptı mı?” diye koşarak yanıma geldi.
Bana sarıldı. Bense abimi ittim şaşkınlıkla , ”Nina?” dedi. ”Kötü biri değil Raven! Bizden biri, bizim takımdan!” dedim. Sesim kısıktı.
Zor söylemiştim bunları.Abim beni bırakıp Tolga ile Ege’nin yanına koştu. Kerem de peşinden. Ege’yi kolundan tutup kenara çekti abim. Tolga hırsını bir türlü alamamışt. Raven’ın burnundan kan gelmeye başlamıştı. Çünkü Tolga aralıksız neredeyse yüzünü yumrukluyordu. Kerem bir kolundan abim bir kolundan Tolga’yı Raven’nın üzerinden zor aldılar. Raven da elinin tersiyle burnundan gelen kanı sildi. Sağ gözünün altı morarmış ve şişmişti. Burnundan akan kan durmuyordu. Çekmeceye uzanıp ordan hemen bir peçete buldum. Abim ve Kerem Tolga’yı sakinleştirmeye çalıştıkça o daha da öfkeleniyordu.
-Buldun tek başına kızı tabi. Ne gelip duruyorsun lan! Ha? İşin mi yok yoksa adrenalin olsun diye mi ? Öyleyse söyle biz sana iş te buluruz adrenalin de. Bırak abi iyice dağıtayım şunu! ” diye kurtulmaya çalışıyordu. Ege de hiç birşey bilmediğinden saldırmaya çalışıyordu. Abim ve Kerem ikisini zor zaptediyorlardı. Kerem, ”oğlum bu düşman değil. Bi dur abi, bi dur” ama onlar öyle kendilerinden geçmişlerdi ki ne dedilerse duymuyorlardı.
Raven’ın doğrlup oturdu. Sürekli kanlı burnunu siliyordu ama boşunaydı. Çünkü kan durmuyordu. Yatağımın üzerinde emekliyip Raven’ın olduğu tarafa geçtim. Sonra da yanına çömelip peçeteyi verdim. Bizim delirmiş kahramanlarımıza bakıp, ”Raven düşman değil. Bizden biri” dedim. Ancak o zaman durdular.
-Ne diyorsun Nina? Bu herifin bizden olduğunu nerden biliyorsun? Kızım saf olma!”
-Saf değilim ben! Eğer düşmanımız olsaydı çoktan öldürülmüştüm. Öyle sadece bakıp gitmezdi Raven, anında işimi bitirirdi. Bu akşam geldiğinde de karşıma geçip oturmazdı ve kendini tanıtmazdı. Ayrıca da Tolga, sen ona saldırdığında gücünü kullanıp karşı koyardı ama o böyle özel gücünü kullanmadı! ”Timur Tolga’nın kolunu bıraktı. Kerem de Ege’nin önünden çekildi. Ayağa kalktım.
-Ben şimdi mutfağa iniyorum, buz alacağım. Çocuğun kılına bile dokunulmayacak, anlaşıldı mı?” dedim.
Nedense böyle bir tavır almıştım. Raven’ı dövmelerinden mi yoksa onun düştüğü duruma üzülmemden mi anlamamıştım. Kim yardım istemek için gittiği yerde dövülmek ister ki? Büyük nezaketsizlik!
Buzu alıp geldiğimde Raven yer yastıklarından birinde oturuyordu. Yanında da kocaman bir peçete paketi vardı. Kanlı peçeteler de küçük çöp kutumu nerdeyse taşırıyordu. Abim bilgisayar sandalyesine ata biner gibi oturmuştu. Kerem yatağımın ayak ucunda, ege de yerde bağdaş kurmuştu. Odanın kpısına geldiğimde konuşuyorlardı.
-Nasıl sinyaller?” Raven tıkanık burnuyla, ” her insandan sinyaller alırım. İnsanların beyin sinyalleri hep aynı ölçüdedir. Aynı dozdadır. Ama o kızın sinyalleri çok güçlüydü.Nasıl bilmiyorum ama benim aradığım sorunun cevabı sanki o kızdaymış gibi hissettim!”
-Hey! Bak, böyle konuşma tepemi attırıyorsun!” dedi Ege.
Ellerini diz kapaklarına koymuş dik dik bakarak. Raven nasıl olduysa dün geceki tatlı gülümsemesiyle gülümsedi.
-Lütfen o kızın senin sevgilin olduğunu söyleme” dedi.
Kerem, Abim ve Tolga aynı anda hep bir ağızdan sinirle ”hayır” diye bağırdılar. Sonra birbirlerine baktılar. Raven daha da tatlı gülümesedi.
-Tamam o zaman, demekki şansım varmış” dedi yeni bir peçete alarak. Tolga ayağa kalkıp, ”hiç şansın yok abicim. Çünkü kızın abisi var, değil mi?” diye Timur’a döndü. Abim sinirle bakıyordu Raven’a!Kapıdan biraz uzaklaştım. Ayaklarımı yere vura vura yeniden kapıya yaklaştım ve seslendim.
-Umarım çocuğa zarar vermiyorsunuzdur!” İçeri geçip Raven’ın yanına çömeldim ve buzu burnuna koydum. Raven da minnetle gülümsedi. Sonra kendime yer yastıklarından birini çekip Ege ile Raven’ın arasına oturdum.
-Evet? Şu hayat hikayene başla bakalım dostum,” dedi abim.
0 yorum:
Yorum Gönder