Bölüm-19- (Sen Küçükken Bana Daha Yakındın!)

Sessiz, yağmurlu ve soğuk bir gecede sokaklarda yürüyorduk. Daha yolumuz çok uzundu...
Evlerin çoğunda, pencerede ışık yanıyordu. Bu ışıklar bana sıcak ailelerin mutluluk yansımaları gibi görünüyordu.
Üstümde diz üstüne gelecek şekilde bir trençkot, içinde siyah bir bluz ve altımda koyu, düşük bel kot pantolon vardı. Pantolon paçaları yerlere değiyordu. Nedense böyle pantolonları seviyorum...Beyaz converseler giymiştim. Kocaman ve beyaz sırt çantama uyuyorlardı.

Ege okul formasıyla geliyordu. Kravatı yoktu. Gömleğin tüm düğmeleri açıktı .İçinde siyah tişört vardı. Beyaz spor ayakkabılar giymişti. Benimkinden iki kat büyük çanta taşıyordu. Neyseki görünmezdik ve kimse bizi görmüyordu.

-Sesin soluğun çıkmıyor bakıyorum'' dedi Ege,kendisine bakmakta olduğumu fark edince. Hoş, ben de kendisine bakmakta olduğumun farkında değildim...
Yere baktım,''abimi ve diğerlerini düşünüyorum. Ne yapacaklar acaba? Onları orda bırakıp gitmekte doğru mu yaptık?''

-Timur seni düşünüyor, sen onun küçük kardeşisin hala. Bu yıllar geçse değişmeyecek bir gerçek! Ben... Ben de öyle olağanüstü güce sahip değilim. Bu yüzden de bizi korumak istediler. Biz görevimizi yapalım, onlar da kendi görevlerini yapıp yanımıza gelecekler'' diyerek derin bir iç geçirdi.

-Sen kendini fazla hafife alıyorsun!'' dedim.

-Asıl sen kendini hafife alıyorsun. Bu akşam beni nasıl kurtardığını hatırlıyorum. Cesurca bir davranış, '' başını kaldırıp bana gülümsedi. ''Sen neymişsin be! '' diye sırtıma hafifçe vurdu.

-Ege, sen de güçlüsün! Kendini grupta yetersiz hissediyormuşsun gibi bir his var içimde...''

-Hislerin doğru değil. Benim bi sorunum yok. Sadece önemli bir durum olduğunda bi köşeye atılmaktan bıktım. Yapabileceğim bi sürü şey varken bana en kolay işi veriyorlar. ''

-Biraz önce sen kendin de dedin. Seni korumak istiyorlar, seni kaybetmekten korkuyorlar''

-İşte bu bende olmaz güzelim! Biz delikanlı gibi savaşırız. Öyle güçtü, sihirdi anlamayız. Ama bizimkiler iyice dağıldı siz gelince...''

-Eskiden böyle değil miydiler?''

-Yok, değillerdi. Eskiden öyle güçler de yoktu. Birimize birşey olsa anında hallederdik. 'Ege abicim sen geri dur' denmezdi. Ama şimdi kız gibi ben her savaşta geride duruyorum''

-Hey, bunu ben bi hakaret olarak algılarım!'' Ege gülmeye başladı.

-Öyle demedim be Nina! Yani.. Ne demek istediğimi biliyorsun''

-Tamam, şakaydı''

Ara sokaklardan geçmiştik artık. Caddeye çıkmıştık. Nerdeyse bomboştu. Arada sırada geçen arabalar vardı. Bazı lokantalar açık, içerde bi kaç çift romantik bir akşam yemeğindelerdi. Gerçi saat gecenin biri olmuştu ama bir iki lokanta açıktı.

-İstersen biz de şuraya girip oturalım. Baya özenmişe benziyorsun'' dedi Ege. Yüzünde muzip bir gülümseme vardı.

-Ya hayır, nerden çıkarıyorsun.'' dedim kızarak. ''Hem abimler teyzemle savaş içindeyken ben romantizmi düşünebilir miyim?''

-Olabilir valla. Senin ruh halin çabuk değişiyor. Hafif dengesiz bir genç kızsın!'' dedi gözlerini devirerek. Sonra yandan baktı tepkimi görmek için.

-Ege! Bak şimdi şu ağır sırt çantamı kafana indiririm!'' diye baş parmağımla sırt çantamı işaret ettim.

-Oooww! Sen böyle konuşur muydun ya? Kim öğretti sana böyle tehditkar konuşmayı?''

-Ya Ege!''

- Sen cidden karışık birisin. Dışardan bakıldığında sıradan ve normal. Kimseye ne zarar veren ne de kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyen birisin. Ama içinde...'' diye sustu.

-Bu da ne demek oluyor?''

-İçinde yatan gizli bir öfke var. Ve birine kızdığında çok fena patlıyorsun!''

-Lafı abime mi getirmeye çalışıyorsun?''

-Olabilir. Normal halin, sessiz sakin, nazik ama kızdığında insanları çok kırıyorsun. Yani çok beyaz ve çok karasın. Hem melek hem de şeytansın. Normal halin melek gibi ama kızdığında şeytan gibi oluyorsun. Haklıyken haksız duruma düşebilirsin böyle''

Kafam karışmıştı. Gruptaki herkes abime söylediklerimin hiç birini onaylamamıştı. Timur'u kırdığımı düşünüyordu. Onu küçük duruma soktuğumu sanıyorlardı. Belki de tüm konuşmalarımızı Tolga gruptakilere anlatmıştı.
Ege kafasını kaşıdı, '' hey, bak öyle seni suçlamıyorum'' diye durumu toparlamaya çalıştı.

-Biliyorum, anladım ne demek istediğini''

-Ya Nina bak, Timur ilk defa böyle bi durum yaşıyor. Sen de kızınca çok üzüldü. Biz de sizin tartışmanıza üzüldük ama bence sen çok fazla hırpaladın herifi. Timur kendini suçladı, haklı da bu konuda. Zeynep ablanın kaçırılabileceğini bilmeliydik. Ben de kendimi suçluyorum ama abinin görevleri daha büyük.

Ben de böyle bişi yaşasam ben de o hale gelirdim. Ve anlayışsızca çöktüğüm anda bana bağıran küçük kız kardeşime ağır laflar ederdim. Haksızlık ettin abine...Buna rağmen senden özür diledi! Büyüklüğünü gösterdi. Bence sen de ona büyük bi özür borçlusun. ''
Ne demeliydim? Birşey söylesem tartışma uzayacaktı.

-Tamam, anladım'' dedim.

Caddeden uzunca otoyola girdik. Yoldan nadiren araba geçiyordu. Etrafta, uzaktan görünen apartmanların çoğunda ışıklar sönmüştü. Yol sessizdi. Ara sıra gelen arabaların sesleri dışında otoyol ölüler diyarı gibiydi.
Ege söylediklerinin arkasında mıydı bilmiyorum. Ama ben onların gözünde liderlerini üzen, şımarık, mız mız, küçük kız kardeş olmuştum. Abim onların gözünde güçlü bir liderdi. Ona çok güveniyorlardı. Her söylediği laf onlar için bir emir, bir kuraldı. Ve o kadar saydıkları liderlerini üzgün görmek onları da perişan ediyordu. Bütün bunları da ancak şimdi anlıyordum.

-Bir daha liderinizi üzmeyeceğim, çok üzgünüm'' dedim.

-Ya Nina-''

-Hayır, haklıydın. Çocukça davrandım. Bir daha olmayacak''

-Hepimiz şok yaşadık. O yüzden biraz dikkatli olursak sorun olmaz. Çünkü biz şimdi birbirimize kenetlenmek zorundayız'' dedi Ege.

Haklıydı! Ama benim aklımda hala abim hakkındaki düşünceler değişmiyordu. Abim gittikçe değişiyordu. Eskiden daha güçlüydü. Eskiden kendine güveniyordu ama şimdi oluşan en küçük bir olayda kendini kaybediyordu. Onu anlamıyorum!

Ben o kadar yıkılmadım, abim nasıl bu derece çöktü?
Liderlik zor ama lider oldu diye abim değişti mi?
Şu anda nasıl? Ne yapıyor acaba?..


Bomboştu otoyol. Gecenin ikisinde hala yürüyorduk. Şu anda Timurlar çoktan planlarını yürütmeye başlamışlardır.

-Ege, ben yoruldum!''
Sırtım, omuzlarım, belim ve ayaklarım ağrıyordu. İki buçuk saattir yoldaydık. Sırtımda kocaman bir çanta vardı ve de ağırdı. Ege dönüp bana baktı:

-Bir benzinci yakınlarında dinleniriz''

-Şey... Umm.. Bir de-''

-Ne var?''

-Ben... Benim tuvalete gitmem gerek!''

-Neyy?'' Bakışlarım yerde, parmaklarımla oynayarak utançtan kızarmıştım.

-Ya ben.. ''

-Kızım sırası mı?''

-Ne bileyim ben.. ''

-Hey Yarabbim! '' diye elleriyle kafasını tuttu.

-Tutamaz mısın?''

-YAAAA EGEEE!!! Bİ GENÇ KIZA BÖYLE SÖYLENİR Mİ YA???'' diye bağırdım.

Ama tabi Ege'nin yüzüne bakamadım. Öyle komik ve utanç bir durum içindeydim kii!!! Ege bir yandan gülüyor diğer yandan da etrafına bakınıp duruyordu.
-Ya gülme ya!''

-Ya kızım şimdi olacak şey mi? Haa, bak şurda ormanlık bi yokuş var...''

-Eee? ''

-Ne 'ee'?''

-Kestirme yol mu buldun?''
-Ne kestirme yolu Nina? Git oraya yap!''

-Ne?''

-Yahu kızım ikiletme!''

-Ya ben oraya ... Ya saçmalama yaaa!!! ''

-Ee kızım ne yapmamı bekliyorsun? ''

-Biraz çabuk gitsek şu benzinciye! ''

-Of Nina oof !!! ''

Halim çok komikti ama o sırada gülecek halde değildim. İlerde arabaların durduğu yer görünmeye başlamıştı. Yarım saatte buraya gelebilmiştik.
Daha içeriye girer girmez tuvalete koşmuştum. Ege yavaş adımlarla yürüyünce, ''ya çok sıkıştım ya çekil önümden!'' diyip tuvaletlere koştum. Ege ise kahkahalara boğulmuştu!!!
Gıcık!
Dışarıya çıktığımda Ege benzincinin önünde elinde iki poşetle bekliyordu. Beni görünce yine gülmeye başladı!

-Gülme! Ya gülme!'' dedim.

-Ne yapayım! elimde değil, çok komiktin. Sen tuvalete koştuktan sonra yarıldım burda gülmekten!''

-Ya Egeeee!''

-Aman be tamam! Hadi yürü, daha çok yolumuz var'' diye yürümeye başladı. ''Bu olanları diğerlerine anlatmayacaksın değil mi?''
Ege arkasına bakmadan yoluna devam ederek, ''bilmem...'' dedi.
Bilmem mi?
Sen bu kelimenin benim için ne kadar büyük hayati önem taşıyor biliyor musun?

-Söylemiceksin değil mi? Yani beni rezil etmek istemezsin. Hem-''

-Şşşt! Sus bi!''

Ege dikkat kesilmiş, olduğu yerde her iki elinde torbalarla duruyordu.

-Nele-''

-Kes sesini!'' diye kızdı.

Sesi çok kısıktı. Duyulmaması için uğarşıyordu. Ama görünürlerde kimse yoktu. Ayrıca olsa ne fark eder ki, sonuçta biz görünmezdik. Bizim elimizde ve bizimle olan herşey görünmezdi.
Yavaş adımlarla benzinin yan duvarına gitti. Tabi ben de onu takip ettim. Kimsenin takılıp düşmeyeceği bir yere poşetleri ve omzundaki çantayı bıraktı. Sonra bana döndü. Ancak gözleri hala bir noktaya bakıyordu. Ağaca... Ama ben ağacın yanında hiç birşey görmüyordum.

-Bizim gibi güçlere sahip birileri yada biri var etrafta!'' dedi.

-Bunu nerden biliyorsun?''

-Çünkü ağacın arkasında biri oturuyor. Biraz önce elinde içecekle gidip o ağacın arkasına oturdu.''

-Ve bu kişinin bizden biri olma ihtimali de...'' diye susup ege'nin devam etmesini bekledim.

-Yüzde yüz!''

-Ay saçmalama Ege! Bu normal bir durum. Herkes gecenin bir vaktinde yalnız kalıp içkisini alıp ağacın arkasında kafasını dinleyebilir!'' O küçük duvarın arkasından karşıdaki, yolun yokuş yukarısındaki sık ağaçlık alanında bulunan ,büyük ve gür ağacı izliyorduk. Ortada görünen tek bir içkili kişi yoktu sadece ağaca bakıyorduk. Biliyorum kulağa garip geliyor. Ege ve ben ağaçtan şüpheleniyorduk.

- Ama bu insanların gölgeleri olur! Herifin gölgesi yok! Ağacın önünden geçti. Ay ışığı var, arabaların ışıkları, benzin istasyonu güneş gibi ... Ama herifin gölgesi yok. Nasıl oluyor bu?''

-Ben anlatayım sana nasıl oluyormuş'' diye hırıldayan vahşi bir sesle ikimiz de bir anda korkudan sıçradık!

-Aaaayy!! Egeee!!! '' diye koluna yapıştım. Çünkü karşımdaki kişi yarı insan yarı hayvan yarı hayalet türünde bir yaratıktı!

İnsan yüzüne benziyordu ama dişleri daha çok vahşi bir kurdun dişlerine benziyordu. İnanılmaz kaslı biriydi. Üstünde yırtık pırtık bir pantolon vardı. Onun dışında benim elimin beş katı büyüklüğünde ayakları , Ege kadar kolları vardı. Kısa boyluydu ama kolları çok uzundu. Hırlıyordu. Saldırmaya başlayan boğa gibi burnundan soluyordu!
Dehşete düşmüş halde duruyorduk.

-Ege... Ne yapacağız?'' Ege kaçamak bir bakış attı bana önce. ''Sırtındakinden kurtul !'' O korku dolu anlarda ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum.

-Ne?''

-Kurtul şu lanet olası çantadan dedim!''

Bunu bağırarak söylemişti ki yaratık birden hücüma kalktı. Öyle bağırıyordu ki ve son sürat bize doğru koşuyordu. Ege birden kolumdan tuttu. Tam bize yaklaşmışken beni tüm gücüyle sol tarafa itti. Hafif tümsekteydik ve ben ağır çantamla aşağıya yuvarlandım.

Yerden kalkıp baktığımda Ege de aşağıya atlamıştı. Ancak o kaçıyordu yaratık ta onun peşinden koşuyordu. Tıpkı boğaların matadorların peşinde koşmalarına benziyordu.
Hemen bu akşam yaptığım şey aklıma geldi. Elimi açtım. Avucumda bu akşamki gibi bir alev oluşması için konsantre oldum. Avucumda sıcaklık hissedince gözlerimi açtım ve alevin avucumda yanmaya başladığını gördüm. Sonra aklıma onu silah kullanır gibi ateşlemek geldi.

Ege hala kaçıyordu. Ağaçların arasından yaratığın geçemeyeceği yerlerden atlayıp zıplıyordu. Tek yapabildiği buydu ancak yorulduğu da yüzünden belli oluyordu.
Yaratığı hedef almaya çalıştım. Bunu fark eden Ege de hemen yaratığı sabit ve fazla hareket etmeyecek şekilde tutmaya başladı. Elimi bir gözümü kapatıp yaratığa doğru çevirdim. Alev onun üzerine ateşlenecekti. Tam durduğu anda alevi yaratığa doğru serbest bıraktım.

Nasıl oldu bilmiyorum ama istediğim gerçekleşti. Alev tabancadan çıkan kurşun gibi, büyük bir hızla yaratığın sırtına girdi. Daha sonra alev tamamen yaratığın içindeydi. O da gölge adamlar gibi acıyla bağırıyordu, kurtulmaya çalışıyordu. Ancak kurtulamadı ve o da diğer gölge adam gibi toz olarak yok oldu!
Ege küçük iki ağacın arasından zorlukla çıkıp bana doğru koştu.

Başarmıştım, ben de yapabiliyordum artık! Kendimi güçlü ve kendimden emin hissediyordum! Ege bana yaklaştığında bana sarıldı.

-Aferin kız! Aferin!!! '' dedi!!!

Bölüm-18- (Yeni Üye Ve Zeynep Abla)

Saat akşamın dokuzu olmuştu. Zeynep abla hala ortalıkta yoktu. Teyzem ise geç gelecekti. Odamdaydık. Herkes Raven’ın söyleyeceklerini merakla bekliyordu.

- Kendimi bildim bileli diğer insanlardan farklıydım, hala da öyle. Ailemde kimse benim gibi değildi. Söylediğimde önce doktora götürdüler daha sonra da psikoloğa. Ama psikoloğa kalkıp bunları anlatmam saçma olurdu. Ben de her seansta sustum, konuşmadım. Kadın annemle babama benim sosyal ortamlarda fazla bulunmadığımdan içime kapandığımı ve kendimi insanlardan soğutladığımı söyledi. Bunun üzerine annemler beni Amerika’ya gönderdi. Ordaki büyükbabamla yaşamaya. Büyükbabam biraz delice bir ihtiyardır. Ona bazı özelliklerimi anlatınca dinlerdi, annemler gibi paniğe kapılıp anında deli damgasını basmazdı. Ancak büyükbabam yine de anlattıklarımı hayal ürünü olarak nitelendirirdi.

Sinyaller ve insan bedeninde gördüğüm ruhlarıyla çok şey öğrendim. Ancak sinyaler ruhları görmekten daha önemli. Bir kere gece uyurken bana yardım sinyali gelmişti. Yakınımda bi yerlerde birinin yardıma ihtiyacı vardı. Aşağı inip, büyükbabamın odasına koşup ona birinin yardıma ihtiyacının olacağını söyleme gitmiştim. Odaya girdiğimde büyükbabam yerde yatıyordu… ”

-Büyükbabanın yardıma ihtiyacı varmış…” dedi Timur.

-Evet, ölmekte olan insanların beyni yardım sinyalleri yollar etrafa. Beyin bedenin tükenmekte olduğunun farkına vardığında sinyaller daha da güçleniyor ancak birkaç saniye sonra kesiliyor ve o insanı tamamen kaybediyoruz.

Hayatımda artık yardım sinyallerinin ne olduğunu öğrenmiştim. Ve bu sık sık tekrarlanıyordu. Birkaç gece öyle olmuştu. Ertesi gün komşumuz ölmüştü. Sonra başka bir komşunun oğlu ve başkaları…
Ama aradan aylar geçti ve özelliklerimle diğer insanlardan özel olduğumu hissetmeye başladım. Bu özellik beni diğer insanlardan daha üstün kılıyordu.

Okula başladığım gün hem öğretmenleri hem de öğrencileri şaşırtmayı başarmıştım. Hepsi bana hayrandı. Bazen benden hoşlanan kızları bulabiliyordum. Onların beyin sinyalleri daha güçlü ve daha değişik oluyordu. Bundan yola çıkarak birkaç kızla aynı anda çıktım. Çok eğleniyordum. Ama eğlencem bir yıl sürdü.
Artık kızlarla çıkmak, insanları şaşırtmak ve bu özelliğim bana pek ilginç gelmemeye başladı. Hayatım değişti. Okul, kızlar, hayat anlamsızlaştı. Eğer böyle bir özelliğim varsa demekki benim bir amacım var bir hedefim var diye düşündüm.

Her gece kendimi amacımı bulmak için meditasyona verdim. Ve bir gece gözlerimi kapattığımda önüme bir görüntü geldi ” diye bana baktı. ”Yanımda oturan kız ve ben konuşuyorduk. Ben ona ”taşıyıcı” diye hitap etmiştim. O geceden sonra sadece taşıyıcıyı düşündüm. Sadece onu. Okulda, evde… Her yerde ondan bir sinyal bekledim. Onu bulmak için araştırma yaptım. Ancak ne isim, ne soyad ne bir ip ucu. Sadece bir görüntü ve ”taşıyıcı” sözcüğü vardı bildiğim.

Okuldan eve dönerken akşam gördüğüm kız önümde durmuş bana gülümsüyordu. Gözlerime inanamamıştım. Ondan bi sinyal almam gerekiyordu yada bedeninde beyaz yada siyah görüntü belirmeliydi. Gözlerimi övuşturup tekrar baktığımda yok olmuştu. Eve gidince duş alıp yine meditasyona başladım. O akşam gördüğüm taşıyıcı tekrar düşündüm. Bu sefer bana sinyal geldi. O zaman çok heyecanlandım. Sinyal kesilmesin diye dua ettim. Ve şansıma sinyal hiç kesilmedi. Sinyalin geldiği yöne doğru hareket ettim. Bavulumu toplayıp yola çıktım. Ve işte şimdi burdayım”

Hepimiz büyülenmiş gibi Raven’a bakıyorduk. Odada ses çıkmıyordu. Raven taa Amerika’dan gelen benim sinyalime gelmişti. Ama onu nasıl çağırdığımı bilmiyordum. Görüntüm nasıl ona ulaştı merak ediyordum. Raven’ın hiç birşeyden haberi yoktu.

- Vay be! Şu hikayeye bak. Sen baya yol almışsındır. Gelen tek bir sinyal için buraya geldin. Ama bilmediğin çok şey var dostum” dedi Tolga. Kerem oturduğu yerden kalkıp balkon kapısına gitti. Dışarıyı izleyerek, ” sana anlatmamız gereken çok daha uzun bir hikayemiz var” dedi.

- Şu anda iki Rus, iki Türk ve bir Amerikan bulunuyor bu grupta” dedi Ege. Raven bir kaşını kaldırıp ” peki ya sen? ” dedi.

-Ben sıradan çocuğum” diye güldü.
Raven da Ege’ye gülümsedi.

-Nerde kalacaksın?” Abim sandalyeden kalkmıştı. ” Senin güvenli bir yerde olman lazım. Ne de olsa bizden birisin. Düşmanlarımız var, onlardan korunmalısın, dikkatli olmalısın” dedi.

-Otelde kalıyorum iki haftadır. Şimdiye kadar herhangi bir tehlikeyle karşılaşmadım.”

-Olmaz! Biz artık bi takımız. Beraber olmalıyız. Yardıma ihtiyacımız olduğunda anında birbirimize ulaşabilmeliyiz” Ege bağdaş kurduğu bacaklarını çözdü ve gerindi.

-O zaman Raven bizde kalabilir. Ben zaten anneannemle kalıyorum. Yurt dışından gelen arkadaşım dersem problem olmaz. Amaaa benim yatağımda yatamazsın, kanepede yatarsın!” dedi.

-Ay ne kadar naziksin Ege! ” diye kızdım. ” Çocuk nerelerden ne zorluklarla bizi buluyor senin şu yaptığına bak…” Raven gülümseyip araya girdi, ‘’sorun değil güzel taşıyıcı, ben amacıma ulaştım. Bunun sonucuna katlanırım. Hem kanepede yatmak öyle sandığın kadar zor değil!” dedi.
O sırada Raven’a sarılabilirdim. Öyle nazik biri ki!

-Ne var? Benim odamda benim yatağıma yatamaz, o kadar.” diyerek kendini savundu Ege. Bencil ya bencil!

-Dostum, güzel taşıyıcımızın bir ismi var,Nina. Ona Nina demelisin” dedi Tolga. Zaten ona sinirliydim. Ne var yani bana güzel taşıyıcı dese.? Bizim erkekler de nazik olmayı bilmiyor canım. Oysa bak Raven’a! Çocuk öyle nazikkki! Dayak yedi birşey yapmadı, sürekli iğneliyorlar kızmadı. Üstüne de yanındaki kıza çok nazik davranıyor.

Bizimkiler de kıskançlık krizine girdiler kesin.
Raven bana elini uzattı, ”tanıştığımıza memnun oldum Nina! Seni sonunda buldum” dedi
Ege ve Raven bu gece aynı odada olacaklardı. Raven Ege’nin odasındaki kanepede yatacaktı. Umarım aralarında bir tatsızlık çıkmaz.Abim, ” evet” dedi. ”Bu gece egzersizlere ve çalışmalara başlayacaktık ama geç kaldık. Yarın akşam saat dokuzda yetenek egzersizlerine başlayacağız”Bunu ilk defa duyuyordum. ”Yenetek egzersizleri mi?” dedim.

-Evet, şu anda var olan yeteneklerimizi ortaya çıkarma ve geliştirme egzersizlerini içeriyor” diye açıkladı Kerem.-Bu güzel de biz bu egzersizleri nerde yapacağız? Nasıl yapacağız? Dokuzda teyzem evde olmasa bile Zeynep abla va… Zeynep abla! ” diye bağırdım.

-Ne?” dedi Tolga. ”N’oluyor ya, ne bağırıyorsun? Zeynep abla evde değil!” Ayağa fırlayıp bağırmaya başladım:-Sorun da bu! Zeynep abla. Akşama doğru eczaneye diye çıktı ve hala gelmedi. Birşey olmuş olmalı. Teyzemi aramalıyız!” telefona koştum. Abim hemen kolumu yakaladı. ”Dur Nina. Bi sakin ol!”

-Nasıl sakin olayım Timur?! Saat altı yada yedi gibi çıktı. Şimdi saat on oldu. Eczane o kadar uzakta değil en fazla on dakika. Zeynep abla hala yok hiç bir yerde!” Timur kafasını kaşıdı, sonra da kolumu bıraktı. Raven, ”eczaneye gidelim. Oradaki satıcıya soralım oraya gitmiş mi, gitmişse ne zaman çıkmış ordan onu bulalım” dedi. ”Evet!!! Hadi, Raven doğru söylüyor, hadi gidelim. Çabuk!” Kerem kısa bir durum değerlendirmesi yaptı.

-Şimdi, Zeynep abla saat altı yedi gibi çıktı ve dönmedi. Şu anda da saat on. Arada büyük bir zaman var. Eczane çok tanıdık ve on dakika mesafede. Bu şüphelendirici bir durum. Timur, ben ve Raven eczaneye gidelim. Ege ve Tolga siz burda kalın ve haber alırsanız bizi arayın. Bu size uyar mı?” hep bir ağızdan ‘ evet’ dedik.Çocuklar aşağı indiler ve biz de onları geçirdik. Ege, ” merak ettim Zeynep ablayı. Aklıma bir şüphe geliyor ama…”

-Kaçırılma mı? Yoksa kaçma mı?” dedi Tolga.

-Ben daha çok kaçma teşebbüsü üzerinde duruyorum. Zeynep abla burda köle gibi çalışıyor. Evin işleri herşey onun üzerinde. Daha sonra iki de çocuk geldi. Olağanüstü güçlere sahip, vahşet bir efendisi var. Sence aklı olan kaçmaz mı?”

-Ama Zeynep abla bizi bırakıp kaçmaz ki!” dedim. ”O bizsiz bir yere gitmez. Biz onun kardeşleri gibiyiz. Hep bizi korumaya çalışır”

-Canına tak etmiştir, olamaz mı?”

-Ya Nina, ben acıktım ya! Birşeyler hazırlasan ” dedi Ege.
Yani bunca karışıklık, olağansütü durumlar içinde Ege’nin kalkıp acıktığını söylemesi beni şaşırtmıştı.

-Acıktın mı?”

-Evet, çok acıktım hatta. Kaç saat burdayız, böyle mi bakıyorsun sen misafirlerine?” dedi ve salondaki kanepeye yayılıp yattı. Tolga da koltuğa çöktü. ”Ben de hafif atıştıracak birşeyler isterim valla”

-Siz kendinizde misiniz? Zeynep abla ortada yok! Yeni bir özel çocuk geldi ve siz sanki sıradan şeyler yaşıyormuşuz gibi yayılıp yatıyorsunuz! Hiç endişelenmiyor musunuz?” Tolga kafasını kaldırdı yorgun halde, ”ya Ninacığım, eğer birşeyler yemezssek, endişelenecek birileri olmayacak. Yani açlıktan ölebiliriz. Orda sinirli bize bakmaktan vazgeç ve bize atıştıracak birşeyler hazırla… Aaa, bak aklıma geldi. Şöyle güzel bir sandviç hazırlar mısın? Yanında da buz gibi cola olsun” Ege kanepede doğrulup, kanepenin sırtına tutunup bana baktı, ”aynısından ama ben ayran alayım ya. Cola gece gece çekilmez şimdi”

Onlara hala şaşkın şaşkın bakıyordum. bu kadar rahat nasıl olabiliyorlar. İmkansız diye düşündüğüm, hayal bile etmediğim şeyler başımıza gelmişti. Onlarsa sanki her gün böyle yaşıyorlarmış gibi rahatlardı.-Nina?” dedi Tolga. ”Eğer yorgunsan boşver. Sen de dinlen”

-Yo, hayır. Hemen hazırlarım.”

Mutfağa gidip buzdolabından malzemeleri çıkardım. Ege için ayran Tolga için kolayı bardaklara koydum. Sandviçi hazırlarken durduğum sehpa evin bahçesine bakıyordu. Kocaman pencere evin arka bahçesini gösteriyordu.

Dışarıya baktığımda tüylerim diken diken oldu.
Öyle ürperdim ki!Bahçedeki lamba küçük patikayı aydınlatıyordu. Onun dışında her yer karanlıktı. çok ürpertici bir görüntüydü. O anda birinin orda belirebileceğini düşündüm. Başımı sallayıp yine işime döndüm. boş korkulara kapılmamam gerekiyordu. sonunda sandviçleri hazırladım. Sandviçeri tepsiye koyup salona gittim. Tolga ve Ege televizyona bakıyorlardı. Gözleri yorgun bakıyordu.Elimdeki tepsiyi görünce ikisi de hemen doğruldular.-Ellerine sağlık Ninacığım, çok acıkmıştım yaaa! Bir de büyük sandviç hazırlamışsın, artık doyarım bununla” dedi Ege.

Tolga da kendi sandviçi ve colasını aldı, ‘’sağol güzelim! ” dedi. İkisi atıştırırken telefonumu alıp abimi aradım. Ama onlar birşey bulamamışlardı. Odamdan salona geldiğimde Ege, ”Bulmuşlar mı?” diye sordu. Başımı iki yana salladım. ”Artık teyzemi aramalıyız” dedim.

-Biraz daha bekleyelim” dedi Tolga. ”Timur abi gelsin, hep beraber karar veririz”

Teyzem bu gece bir buçukta gelecekti. Şimdi ise saatler on biri gösteriyordu. Abimler tam bir saattir arıyorlardı Zeynep ablayı. Zeynep abla dışarı çıkarken telefonunu yanına almamıştı, eczaneye deyip gitmişti. Ve ondan sonra haber alınamamıştı. Gerçekten kaçmış olamazdı bence. Çünkü kaçsa bile yine yakalayacaktı teyzem rahatlıkla.

NERDESİN ZEYNEP ABLAAA???


Kapı çaldığında yerimden fırlayıp koştum. Arkamdan Ege’nin ”Nina, dur bekle! Biz bakacağız” diye bağırmasına rağmen durmadım. Nefes nefese kapıyı açtım. İçimden ”Tanrı’ım, nolur Zeynep abla olsun! N’olur!” diye dua ediyordum. Hızlı bir şekilde anahtarı çevirip kapıyı açtım. Öyle hızlı açmıştım ki saçlarım her iki yana açıldı birden.Zeynep ablanın yüzünü görmeyi umuyordum. Ama.. Ama karşımda bir adam duruyordu. Çarpık bir sırıtış vardı yüzünde.

-Küçük taşıyıcımız ne kadar da güzelmiş böyle” dedi. Arkamda Tolga ve Ege belirmişti o anda. İki adım geri gittim.

-Kimi arıyorsunuz?” dedim. Tolga koşarak yanıma gelip kolumdan tutup beni arkasına geçirdi. Kendisi önüme geçti hemen.Ege de kolumu yakaladı ve beni sol köşeye, adamdan en uzak köşeye çekti.

-Kimsiniz?” dedi Tolga. Adam küçümseyen ve insanı delirten o çarpık gülümsemesiyle, ‘’sizi almaya geldik taşıyıcılar. Hazırlanın, zorluk çıkarmayın!” dedi. O sırada fark ettim, arkada iki kişi daha vardı. Ve onların arkasında bir gölge daha. Gölge tanıdıktı sanki…

-Ne taşıyıcısı? Ne diyorsun sen be adam gecenin bi vaktinde? Kafan mı güzel?” dedi Ege. Sol yumruğunu sıkmıştı. Adamın gözbebekleri birden kısıldı. Sanki ışık saçtı.

-Uğraştırmayın beni. Narin derinizi yakmamı istemiyorsanız, zorluk çıkarmayın bana. Efendimiz sizi bekliyor ve o asla beklemekten hoşlanmaz.” Tolga saldırmaya hazır vaziyette adamdan gözlerini ayırmıyordu. Ve sanırım diğerlerine haber yolluyordu beyninden.

-Başlarım lan efendine de sana da! Bas git sizin gibi delilerle mi uğraşacağız gece gece!” dedi Ege:Adam önce öfkeyle bir adım attı ve ağzını açtı ama arkasındaki adam; karanlıkta pek belli olmuyordu yüzü ama omzuna elini koydu. Adamın dudaklarının kenarında bir gülümseme yukarıya doğru yayıldı. Hafifçe gülmeye başladı. İyice kalbim hızlanmaya başlamıştı, birşeyler biliyordu o. Düşmanımızdı kesin. Ege’nin kolunu tuttum, ”Ege…” dedim kısık sesle. Ama Ege bana baktı kolunu tuttuğum ellerimi okşadı, birşey söylemeden Adama bakmaya devam etti.

-O zaman buna ne diyeceksiniz?” diye üç adım geri gidip yana geçti.

En arkalardaki gölgelerden biri hareket etti. Beraberinde birşeyi de sürüklüyordu. Kapının eşiğine getirdi ve önümüze fırlattı.Darmadağınık, kanlar yüzünden birbirine yapış yapış olmuştu saçları. Üstündeki bluz tamamen kan olmuştu. Mor bluz neredeyse kırmızıydı. Hiç birşeyi anlayamadım…

Bir kadını öldürüp önümüze atmışlardı. Ege’nin kolunu iyice sıktığımı fark etmiştim. Adam ayağıyla kadını sırt üstü çevirdi. Yüzü saçları yüzünden görünmüyordu. Dehşete düşmüştüm. Ne kalbimin atışlarını duyuyordum, ne de Ege’yi, ne de Tolga’yı görüyordum artık. Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Bana sanki tanıdık geliyordu o saçlar. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Tolga anlamsız ve boş bakışlarla bana baktı. Kadına doğru eğildi. Kan saçları arasında kurumuştu ve saçlar birbirine yapıştığından yüzü açmak kolay olmadı. Burnu, yanakları, dudakları ve… ve… Gözleri…

-HAAAYIIIIIRRR!!!! ”

Hayır…

Ha-yııır….Hayır, hayır , hayıııı-ııır!!!!

-Zeynep ablaaaa!!! Zeynep ablaaaaa!!! ” ona bakıp , cesedine bakıp defalarca çığlık attım. Deliriyordum sanki. Onun … Onun öldüğüne, öldürüldüğüne inanamıyordum. Ege beni tutmaya çalışsa da başaramadı. Zeynep ablanın yanına çöktüm. Gözleri açıktı. Korkudan, vahşetten açık kalmıştı. Dudakları bembeyazdı. Vücudu buz gibiydi. Elini tuttum, birileri çizmişti o güzel ve narin ellerini. Elini yanağıma götürüp ağlamaya başladım. Ege omuzlarımdan tutup kaldırmaya çalıştı ama onu ittim, Zeynep ablanın yanında kalmak istedim. Ağlamaktan, bağırmaktan elimden birşey gelmiyordu.


Bu akşam bana ilacımı veren, yanaklarımdan öpen, teyzemden bizi korumaya çalışan Zeynep ablam! Zeynep ablam ölmüştü, sadece bedeni vardı artık yanımda. Soğuk, cansız bedeni…

-Zeynep abla…” diye inleyerek başımı göğsüne koydum.

O sırada iki el belimi yakaladı. Sonra da kendine çekip beni kaldırdı. Tolga’yı görüyordum önümde. Bana hiç bakmadığı kadar endişeli bakıyordu. Gözlerinde korku, keder ve öfkeyi hiç böyle görmemiştim. Ege bir eli belimde diğer eliyle elimi tutarak koridorun ortasındaki küçük koltuğa oturttu beni. Kendisi de önümde diz çöküp her iki elimi de avuçlarının arasına aldı. Hıçkırıklarım boğazımı düğümlüyordu. Boğazım acıyordu yine.

-Sizinle hiç bir yere gelemeyiz!” dedi Tolga.

Kapıda büyük bir kararlılıkla ve kendinden emin sesle konuşuyordu. Ege de ayağa kalktı. Benden izin istermiş gibi gözlerime baktı. Ben de ellerimi avuçlarından çektim. Ege hemen Tolga’nın yanına gitti.-Defolun lan, defolun. Yoksa ben size ne yapacağımı iyi biliyorum” dedi. Her iki elini yumruk yapmış sıkıyordu. Her an saldıracaktı. Öldürseler yine dirilip yine saldıracak gibiydi..İçimde garip bir enerji yükseliyordu. Ege’nin enerjisini de hissetmeye başlamıştım. Ama Tolga’nın Enerjisi boğucuydu. Ağır ve boğucu. Gözlerimi silip Tolga’ya dikkatlice baktım. Vücudundan mavi bir ısı yükseliyordu. Ama Ege’den öyle bir enerji gelmiyordu. İçimden kendimde olan enerjiyi Ege’ye yollamak geldi.
Adam durmuş bana bakıyordu.

-Dik kafalılık etmeyin. Canınıza mı susadınız?” Benim korkup çocukalara ‘ hadi gidelim, n’olur ‘ dememi bekliyordu. Ama benden hiç bir tepki alamadı.Tolga’nın sağ avucunda mavi ışıklar saçılmaya başladı. Elektrik çakıyordu avucunda. Ayağa kalktım. Olağanüstü bir görüntüydü. Adamın yüzüne yansıyordu saçan elektrikler…Ege başını çevirip bana baktı
.Hayır!
Bu sefer korkmuyordum. Tolga karşı koyacaktı onlara… Onları öldürse bile korkmayacaktım!”İntikam o kadar da kötü birşey değil! ” demişti. Evet, katılıyorum artık.
Seni anlıyorum Tolga!
Seni çok iyi anlıyorum.Gücüm yavaş yavaş geri geliyordu. Tolga gibi benim de gücüm olmalıydı. Ben de savaşacağım onlarla. Elimi açtım, avucuma baktım. Gözlerimi kapattım.
‘Gücüm yerine gelsin! Ben de savaşacağım artık. HADİ!!! ‘
Avucumun içinde bir ısı hissettim. Gözlerimi açtığımda kızıl bir alev vardı. Kalbim öyle atmaya başlamıştı ki , nefes alamayarak dizlerimin üstüne düştüm. Avucum yanıyordu, avucumda büyük bir ateş kütlesi duruyordu ama canım yanmıyordu. Hafif bir ısı vardı. Yavaş yavaş bana kendime güvenimi getirdi. Hatta hoşuma gitmeye başlamıştı. Tolga ve Ege olanların farkında değillerdi. Onlar pür dikkat gelecek saldırıya odaklanmışlardı.

-Pekala siz küçük sıçanları avlama vakti geldi. Böyle davrandığınıza pişman olacaksınız! Efendimizin işkencelerine kimse dayanamaz, bakın …” diye başıyla işaret etti Zeynep abla’nın bedenini, ” o da dayanamadı ve öldü. Siz de böyle öleceksiniz!”

Adam ellerini Tolga ve Ege’ye doğru uzattı. Bir anda tırnakları inanılmaz derecede uzamaya başladı. Hepsi bıçak şeklini aldılar. Uzun, sivri… Işıkta uçları parlıyordu. Arkada duran iki gölgenin de tırnakları uzadı birden,vuran ışıkla parıldıyordu.

-Çekeceğiniz acıları cehennemde bile çekmezsiniz! Cehennem bile size cennet gibi gelecek! ” diye bağırdı!

Öndeki adamın adım atmasıyla Tolga avucundaki elektriği serbest bıraktı. Adam arkasındaki iki gölgenin arasından bahçeye uçtu, yerde sürüklenerek arkada duran ağaca çarptı.
Soldaki Gölge ağaca çarpan adama bakıp Tolga’ya doğru koştu. Tolga elektriği toplayıp , avucunda tutarak gölgenin yüzüne iki kere yumruk attı. Gölge sendelerek düştü ama hemen ayağa kalktı.Ege ise gelişmiş savunma sanatıyla ikinci Gölge adamın bıçaklarından ustaca sıyrılıyordu. Ama en ufak bir dikkatsizlik Ege’nin hayatına mal olabilirdi. Elimde yanan alevi iyice büyüttüm, Ege’nin direncine baktıkça kendimde güç buluyordum ve korkum yok oluyordu.Ege karnına doğru gelen bıçaklı parmakları sol tarafa kaçarak atlattı. Duran sehpanın üzerindeki koca vazoyu Gölgeye fırlattı.Ancak ıskaladı. Yanda duran ağır sandalyeyi alıp kaldırdı ve kendisine doğru koşan Gölgenin kafasında parçaladı. Bu sefer Gölge dizlerinin üstüne çöktü. Ancak hemen ayağa kalktı ve vahşi bir bağırışla Ege’nin üzerine koştu. Ege az kalsın askılıklara ayağı takılarak düşmekten son anda kurtularak kaçtı. Gölge hızını fazla aldığından ve duramadığından, eli duvara saplandı. Duvarı nerdeyse sökerek elini geri çekti. Askılık ve asılı duran palto, çantalar tozlar içinde yere düştü. Kafasındaki kapişonumsu başlığının altından gözleri göründü. Sadece bembeyaz gözleri vardı. Göz bebekleri yoktu. Ruhsuz bir bedendi bu!!! Ege benim olduğum tarafa geldiğinde beni gördü.

-Ninaaaa!!!! Çabuk odana git, çabuk. kapıyı kilit-” bana bunları söylerken omzundan ağır bir darbe aldı. Gölgenin bir parmağı Ege’nin omzuna girmişti. Sanki balıkları yakalamak için kullanılan oltaların uçlarındaki kancalar gibiydi parmağındaki bıçaklar. Omzuna girmişti . Ege acıyla bağırdı.
,
,,,,,,,,,,,,,,



Ege acıyla bağırıyordu.Tolga Ege’nin bağırışına bakınca fırsatı yakalayan ikinci gölge hamlede bulundu. Tolga’yı karnından yaraladı. Tolga iki adım geri gitti sendeleyerek.Artık ikisi de yaralıydı. Elimde yanan kızgın aleve baktım. Benim sıram gelmişti. Benim de birşeyler yapmam gereti. Aklıma anime sahneleri geldi. Son anda arkadaşlarına yetişen ve arkadaşlarının yaralanmasıyla kendisinde güç bulan kahramanlar gibiydim. Dudağımın kenarından yukarıya hafif bir gülümseme oluştu. Tolga’nın zar zor ayakta duran bedeni ve yerde yatan, can çekişen Ege’ye rağmen gülümseyebiliyordum.

Hızlı adımlarla Ege’yi tutan gölgenin yanına gittim. Yanına yaklaşmaya başladığımda koştum ve kolunu yakaladım. Avucumdaki kızgın alevi onun koluna soktum. Sağ elini birden Ege’nin omzundan çıkardı. Etrafa kanlar sıçradı.

Ege inleyerek bayıldı.
Gölge vahşice bağırıyordu. Kolunun içindeki alevi yok edemiyor, çıkaramıyor hiç birşey yapamıyordu. Vücüdü toz olarak yok olmaya başlamıştı. Koluyla, büyük bir hava akımı yaratarak beni karşı duvara fırlattı. Toz kalkmaya başladığında Tolga’yı kapı eşiğinde bir dizinin üzerine çökmüş durumda gördüm. Ege’yi göremedim…

- Ege?” diye seslendim.

Hemen ayağa kalkıp etrafıma baktım ama etrafta oluşmuş toz yüzünden kapı eşiğini ancak görebiliyordum. Tolga ayağa kalkıp arkasına döndü. Karnını tutuyordu.

-Gittiler… Ege orda bir yerde olmalı” diye bana doğru yürümeye başladı.-Sen iyi misin? Karnın- ”

- Küçük bi yara. Kerem icabına bakar. Ege’yi bulmaya çalış onunki daha kötü” dedi.Etrafa bakıyordum ama yine birşey görünmüyordu. Ellerimle tozu dağıtmaya çalışıyordum. Tahminen Ege’nin bulunduğu duvara doğru yürüdüm. Ayağıma birşey çarpınca eğilip dokundum. Bu Ege’nin ayağıydı.

-Ege? Ege iyi misin? Ege ?”

El yordamıyla yüzünü buldum. Tepki vermiyordu.-Buldun mu?” dedi Tolga. Öksürmeye başlamıştı. ”Buldun mu onu?”

-Evet, evet ama cevap vermiyor. Ayrıca kötü yaralanmıştı. Burda hiç birşey görünmüyor!”

Sesim titriyordu. Ege’nin durumu çok ciddiydi. Yarası derindi ve kanıyordu. Kan kaybından endişeleniyordum.- Bayılmıştır, onu buraya taşıyabilir misin? Oraya gelmem biraz zor olur.”

-Tamam deneyeceğim.” dedim.

Ege’yi omuzlarından tutup çevirdim. Sal omzuna dokunduğumda sıcak bir ıslaklık bulaştı elime. Bu sefer koltuk altlarından kavrayıp ışığa sürükledim Ege’yi. Çenem omzuna dokunuyor ve sıcak kan kendimi daha da kötü hissetmeme neden oluyordu…

-Ege? Ege cevap ver!” diye kulağının dibinde sık sık onu uyandırmaya çalıştım. Tozun ortasından Ege’yi sürükleyerek kapı eşiğine yakın bi yere taşıdım. Tolga hemen çöküp Ege’nin nabzına baktı.

-Baygın…” omzuna baktı. Onu sürüklediğim yerden buraya kadar kan bulunuyordu yerde. Kolu tamamen kan içindeydi.-Tolga… Tolga hastaneye gitmeliyiz! Durumu çok kötü!” dedim endişeyle.Tolga karnını tutarak, ” mümkün değil!” dedi.

-Neden? Kan kaybediyor! Durumu çok kötü, o … O ölebilir!”

-Bir sus Nina! Bir sus! Diğerlerine ulaşmaya çalışıyorum” diye kızdı.

-Nina?”

-Tolga?”

Bağıranlar Raven ile abimdi. İçeriye önce abim girdi. Neredeyse ayağı kayıp düşecekti. Nefes nefese, ” neler oluyor burda? ” diye bağırdı. Yerde kanlar içindeki Ege’yi ve yan tarafta yatan Zeynep ablayı gördü.

-Ege? Zeynep abla? Nasıllar? ” Her ikisine bakıp duruyordu. Kerem Timur’u iterek Zeynep ablaya koştu. Yanına çömelip nabzına baktı. Birkaç saniye olduğu yerde kaldı. Sonra yavaşça ayağa kalktı. Şok olmuş, donuk bakışlarla Raven ve Timur’a döndü.

-Gitmiş…” dedi.

Abim ve Raven birbirlerine baktılar. Kerem’in üzgün bakışları Ege’ye kenetlendi.

-O da gitmedi değil mi?” dedi.
Sesi ağlamaklı ama sertti. Tolga, ”hayır dostum!” dedi. Tolga hemen onun yanına çöktü. Elini Ege’nin omzuna tuttu. Kerem’in avucunda turuncu, sıcak ve değişik bir ışık belirdi. Ege’nin yarasını kapatmaya başladı.
Abim şoka girmiş gibiydi. Zeynep ablaya baka kalmıştı. ”Timur?” diye seslendim. Ama abimin kıpırdadığı yoktu. Raven’a baktım endişeyle. Raven elini Timur’un omzuna koydu. Ancak yine bir tepki vermedi. Tolga da başını kaldırıp abime baktı.-İyi misin abicim?”

-Ölmüş…” dedi. Kısık sesle, ” öldürülmüş…”,

-Timur-”

-Suçu yoktu onun. Köleydi burda, beni ve Nina’yı korumaya çalışıyordu. Öldürmüşler onu” Sesi gittikçe yükseliyordu. ”Öldürmüşler onu! Adi korkaklar! Öldürmüşler!” diye yandaki duvara yumruğunu vurdu.Tolga zorlukla ayağa kalktı, ”abicim-”

-Öldürmüşler onu Tolga! Savunmasız bir genç kadını öldürmüşler! Suçu yoktu onun! Bunu bilmeliydik! Böyle olacağını anlamalıydık!” Abim kendinden geçmişti. Sesi inanılmaz derecede öfke ve isyan doluydu.

-Timur!”

-Onların hepsini öldüreceğim! Hepisini!”
Timur, abicim kendine ge-”

- Herifler gelip aramızdan birini aldı, parçaladı ve önümüze attı!”

-Abi bi otur şuraya!”

-Ne sanıyorlar lan kendilerini? Onlara da bu-”

-Timur!”-Onların canını da en az benimki kadar yanacak! Önce teyzemi öldüreceğiz! Sonra da o adi köpekleri!”

-Timur yeter! N’olur!” diye bağırdım.

Abim değişmişti birden. Onun bu hali beni korkutmaya başlamıştı. Bu kadar ani bir değişim beklemiyordum ondan.Ege gözlerini açmıştı ve yarası da kapanmış durumdaydı. Kerem de Zeynep ablayı kaybetme şokundan çıkamamıştı. Hiç sesi çıkmıyordu öylece oturuyordu yerde. Kendinde olan Raven , Ege ve Tolga vardı.

-Timur, bak bizim suçumuz değildi bu”

-Onun suçu da değildi!” diye bağırdı.

-Değildi ama yapacak birşey yok… Sakin olmaya çalış! ”

- Nina, nasıl sıradan birşeymiş gibi davranabiliyorsun? Zeynep abla artık yok! Yok! Ya-şa-mı-yor! ”Son sözcüğü heceleyerek söylemişti bana. Kafama girmesini istercesine

.- Ben kendime hakim olmaya çalıştım Timur. Senin de böyle yapman gerek! Sakin ol biraz! ”

-Sana inanamıyorum! Nina…”

-Ya yeter ya yeter! Sakin olmanı sağlamaya çalışıyorum. Sense kalkıp daha da agresifleşiyorsun! Kendine gel artık. Zeynep ablanın öldüğünü ben de biliyorum ama içimde tuttum. Senin gibi kalkıp etrafımdakileri üzmedim. Çok öfkelendin biliyorum ama artık yeter!!! ”
Bütün gücümle ona bağırmıştım. ”Sen bu grubun lideriysen hepimizden daha güçlü olmak zorundasın. Böyle hemen yıkılacaksan lider olma! Güçlü ve her olayda soğukkkanlı olmak zorundayız. Ama siz benden daha güçsüzsünüz!”
-Nina! ”

-Ne var ya? Hepiniz çökmüşsünüz işte! Güçlü olmanız gere-” Sözcüklerin sonunu getiremedim. Çünkü ben de artık çökmüştüm. Yorulmuştum, bitmiştim. Sinirlerim iyice bozulmuştu.Koşarak odama çıktım. Kapıyı kilitledim. Daha sonra balkon kapısını da kilitleyip perdeleri çektim.Kendimi yatağa attım. Yastığa yüzümü gömüp ağlamaya başladım…


Ne kadar zaman ağladım bilmiyorum. Ama uyuya kalmışım. Tolga’nın beynimin içinde bana seslenmesiyle uyandım.

[Nina, konuş benimle! Lütfen!]

[...!]

[Neden? Benim ne suçum var? Ne yaptım sana?]

[Abim kendinde değil ve ben orda birşeyler yapmaya çalışıyordum. Ama siz sanki Timur ile aynı fikirdeymişsiniz gibi ağzınızı açmadınız!] dedim.

[İkinizin arasına girseydik ya sen bize kızacaktın yada Timur. Ama tarafsız kalmamıza rağmen şimdi sen bize kızıyorsun...]

[Tolga! Haklı kim burda? Sen kimin yanındasın?]

[İkiniz de sarsıldınız, tabi biz de. Ama yine de senin haklılık payın var. Timur biraz kendini kaybetti]

[Biraz mı?]

[Evet Nina, biraz. Sen de fazla üzerine gittin! ..]

[ Üzerine mi gittim? Tolga ben bile böyle davranmadım. Bi de kalkıp bana güçsüzmüşüm, kaldıramazmışım gibi davranırsınız]

[ Nina! Abini tanımıyor musun?]


Tanıyor muydum? Timur’u bugünkü olaydan sonra tanıyor muydum? Hani güçlü ve korkusuz, asi ve dahi abim? Böyle bir kayıpla karşılaşınca güçsüz mü düşüyordu? Tam da gerektiği zamanda böyle güçsüz mü oluyordu? O zaman güçlü olmanın ne anlamı var ki gerektiği zamanda işe yaramıyorsa!

[Sustun...]

[Bugünden itibaren abimi tanımıyorum Tolga! Tim-]

[İlk defa başına geliyor tatlım! İlk defa! Ve ilklerde herkes biraz bocalar... Siz kızlar ağlarsınız, bağırırsınız atlatırsınız. Ama bizim üzerimizdeki yük çok daha büyük. Sorumluluk almış durumdayız. Sen sadece bir üyesin bu grubun. Ama Timur bi lider ve en ufak bir hata onun hayatının mahvolması demek.]

[Liderlerin sorumlulukları büyük olur bunu biliyorum ama-]

[Nina, sen de haklısın! Doğru söylüyorsun ve bugün sana hayran kaldım. Korkmadan o gölgeye saldırıp Ege'yi kurtardın. Senin böyle cesur olacağını tahmin etmemiştim...]

[Ben de abimin bu kadar güçsüz olacağını tahmin etmemiştim]

[Nina! İzin ver sözlerimi bitireyim!]

[Peki,]

[Timur'un omuzlarındaki yük çok fazla, bu yüzden ona karşı anlayışlı olmalısın. Sen abinin böyle güçsüz davranmasına dayanamamışsın. Çünkü onu hep soğukkanlı, kararlı ve kendinden emin gördün. Şimdi de aynı şeyi bekledin ama olmadı. Hayalkırıklığına uğradın.Timur da bir insan unutma bunu Nina. Onun da ara sıra kendini kaybettiği anlar olacaktır ve sen o anlarda ona destek olmalısın. Atlatmasına yardım etmelisin!]

[Anlıyorum. Benim kalkıp ona annelik yapmamı istiyorsun. Onun bana destek olması gerekirken ben kalkıp annelik yapacağım, öyle mi?]

[Evet, her zaman abin sana destek olacak değil. Sen de bazen ona yardım etmelisin.]

Bir an bencilce davrandığımı düşündüm. Tolga haklıydı bu konuda. Ben de abime destek olmalıydım. Ama abimin bu geceki davranışlarını hala taktir edemiyordum.

[Yardım etmek, desteklemek konusunda haklısın. Ona yanında olduğumu hissettirmeliyim ama bu gece olanları hala kabul edemiyorum]

[Sonunda anladın! Timur aşağıda senin odandan çıkmanı bekliyor. Yaptıkları için de utanmış durumda. Bu gece bizim için çok uzun olacak ve bu yüzden bir an önce barışın da yolumuza bakalım. ]

[Peki, geliyorum]


Yatağımdan kalkıp üstümü başımı düzelttim. Sonra banyoya uğrayıp yüzümü yıkadım. Aşağıya indim. Salonda oturuyorlardı.Timur beni görünce ayağa kalktı.

-Bu gece olanlar için üzgünüm tatlım. Böyle davranmamalıydım, kendimi kaybettim!” dedi. Hala o yorgun ve bitkin hali geçmemişti. ,

-Tamam, sorun değil. Artık ne yapacağımıza karar verelim mi?” dedim.

-Beni affetin mi?”

-Evet!”

-O zaman abine sarıl bakayım” diye kollarını açtı. Ben de gidip sarıldım. Saçlarımı öptü, ”bi daha olmayacak, söz!” dedi.

-Tamam, tamam. ” dedi Ege araya girerek,”Artık duygusal sahneleri terkedip maceraya sahneleri çekmemiz gerekiyor. Önümüzde kocaman ve zorlu bir kapışma var. Senaryomuzu hazırlamalıyız!” . Ege’yi görünce omzu aklıma geldi. Bakışlarımın omzunda olduğunu anlayan Ege, ” merak etmeyin cesur savaşçı. Sayenizde turp gibiyim!” diye göz kırptı.

Teyzemin gelmesine bir saat kaldı. Artık planımızı yapmıştık.Timur:- Nina sen hemen odana çıkıp bavulunu hazırlıyorsun. En acil eşyalarını al ve sırt çantası şeklinde birşey olsun. Yolda zorlanmayalım. ”


-Tamam!”

-Ege, dostum sen de benim odamdaki bazı belgeleri toparla hangileri olduğunu biliyorsun”-

Anlaşıldı efendim!” diye güldü.

-Tolga sen Zeynep ablanın cenaze işleriyle ilgilenmelisin. Biliyorum zor bi görev ama başka çaremiz yok. ”

-Onu görünmez yapıp, bahçedeki o küçük ağaca yakın bi yere gömeceğim. Orayı çok severdi…”

-Sen bunu nerden biliyorsun?” dedi abim şaşırarak. Tolga göz ucuyla beni işaret ederek,”Nina söylemişti” dedi

.-Tamam, Raven sen de Kerem ve benimle teyzeme tuzak hazırlamada yardım edeceksin, oldu mu?”

-Evet, efendim!”

-Tamamdır,” dedi abim. Ellerini birbirine vurup, ” şimdi herkes görev yerlerine, hemen!”Hepimiz anında ayağa kalkıp yerlerimize koştuk. Tolga mutfağa Zeynep ablanın olduğu bölüme koştu. Abim , Kerem ve Raven giriş koridorundaki sigortalara, ben ve Ege de yukarı kata. Ben odama Ege de abimin odasına koştuk.
Dolabımı açıp acil gerekli malzemeleri, giysileri bulduğum kocaman sırt çantasının içine doldurdum. Sık sık Ege bana sesleniyordu.

-Herşey yolunda mı?”

-Evet, yolunda!”

Tam on beş dakika içinde sırt çantam dolmuş ve gerekli herşeyi almıştım. Çantamı kapının eşiğine bırakıp odanın ışıklarını kapattım.Abimin odasına gittiğimde Ege yerde bi sürü dosya ve evraklarla boşuyordu.


-Yardıma ihtiyacın var mı?”

-Evet, hem de çok!” dedi. Ve abimin sırt çantasına hem onun giysilerini hem de belgeleri doldurup aşağıya indik.Tolga evde yoktu. Raven salondaki kablolarla uğraşıyordu. Abim ise sigortadan gelen elektriği emiyordu. Tüm elektrik abimin ellerinin içine giriyordu.Ege ile hayran hayran bakıyorduk. Abim bizi fark edince, ”işiniz bitti mi?” dedi.
-Evet!” Ellerini sigortadan çekip salona geldi. Raven’a. ”Tolga hala gelmedi mi?” diye sordu. Tam o sırada birden Tolga salonun ortasında belirmeye başladı. Saydam bi görüntüydü. Sonra yavaş yavaş belirli bir görünümünü aldı.


- Geldim” dedi.
Biz Ege ile bir Tolga’ya, bir birbirimize baktık.

-Olağanüstü!!!” dedim. Tolga mahçup bi halde gülümsedi.


-Tolga, Nina ile Ege’yi al ve yazlığa götür. . Görünmezlik modundan çıkmayın! Onları bıraktıktan sonra da en hızlı şekilde geri dön.Burda yardıma ihtiyacımız olabilir.”


-Abicim, ben de-”

-Ege, senin görevini açıkladım. Ninayla kalacaksın!” Ege öfkeyle çantasını sırtından indirdi. ”Sizin kadar güçlü olmasam da benim de yapabileceğim işlerim var. Ve ben burda, sizin yanınızda kalmak istiyorum!” dedi.


-Bak dostum, bu zorlu bir çarpışma olacak. Kimseyi tehlikeye atamam! Tek bir hata yapılmayacak bundan sonra. Çünkü hata demek aramızdan birini kaybetmek demek! Ninayla gitmek zorundasın! Bu senin görevin!”
Ege birkaç saniye öfkeyle, ne yapacağını bilemez halde Timur’un yüzüne baktı. ”O zaman Nina ile beni burda görünmez yapın ve biz ikimiz gidelim. Nasıl olsa yazlığın nerde olduğunu biliyorum. Tolga’nın gelmesine gerek yok! Ben Nina’yı korurum!” dedi. Bu sefer Tolga itiraz etti. ”Ne olur ne olmaz ben de sizinle geleceğim!”


-Gerek yok dostum. Görünmeziz, kim bize birşey yapabilir? ”


-Başımıza neyin gelebileceğini bilemeyiz abicim”


- Görünmezken başımıza hiç birşey gelmez dostum. Sen de biliyorsun. Ben dikkatli olurum. Gerekirse de Nina gücünü kullanır bana güvenin!”

-Pekala,” diye araya girdi Timur. ”Ege ve Nina siz ikiniz gidiyorsunuz. Kerem, Raven, Tolga siz burda kalıyorsunuz. Tartışma sona ermiştir. ” dedi.Tolga durumdan hoşlanmamıştı. Yüzünde sinirli bir ifade vardı. Ege de kendini grubun en güçsüzü olarak hissetmeye başlamıştı. Tolga Ege ile benim omzuma ellerini koydu. Gözlerini kapattı.

-Tamam, oldu!” dedi ve arkasını dönüp işinin başına döndü. Timur , ”Dikkatli olun!” diye seslendi. Sanki biz uzaklaşmışız gibi. Oysa hala salonun ortasında dikiliyorduk…
Biz gidince Tolga, Timur, Kerem ve Raven Teyzemle savaşacaktı. Ondan gücünü alacak ve yazlığa geleceklerdi....

Bölüm-17- (Gece, Yakışıklı Ve Tolga )

-Nina? Nina??? Uyan güzelim.” Abimin hafifçe dürtüklemesiyle uyandım. Arkama dönüp sırt üstü yattığımda Timur, yatağımın kenarına oturmuş; endişeli ve ciddi bakışlarla bana bakıyordu. Soru soran gözlerimle yatağımda doğrulup oturdum. abim her iki elimi tuttu ve bana ciddi bir ses tonuyla sorular sormaya başladı.

-Sorduklarıma evet ve hayır diye cevap vermen gerekiyor tamam mı tatlım?” ” Evet” anlamında başımı salladım.

-Bugün okulda bayılmışsın. Okuldakilerle konuştum. Son günlerdeki halsizliğinden bayıldığını söylediler. Ama sonra Kerem bizim okula geldiğinde bana anlatılanlar nedeniyle fenalaştığını söyledi. Bu doğru mu?” Başımı salladım.

- Kerem… Kerem bana bazı olaylardan bahsetti. Şimdi biraz yorgun görünüyorsun. Ama söylemeden edemeyeceğim bizim teyzemizle olanları da biliyor. Bana inandırıcı bir o kadar da garip geldi. Kanıtlamasını istedim mektup olayını tamamen anlattı. Senin yaşadıklarını, herşeyi. Sence bu yeterli mi?”

Yatağımda rahatsızca kıpırdandım. Kendim inanmıştım ama acaba Timur’a inandırabilecek miydim? Timur yine fazla safça davrandığımı düşünebilirdi ama yinede ortada gerçekçi deliller vardı. Solumdaki dolabın ilk çekmecesini açtım. Not defteri ve kalem çıkardım. Timur’a olanları baştan aşağı yazdım. Ben yazarken Timur sabırsızlanıp ayağa kalktı. Odada bir yukarı bir aşağı yürüdü durdu. Bitirip yazıyı Timur’a verdiğimde bir solukta okudu.
Kağıdı katlayıp yandaki masaya koydu.

- O zaman bu olay üzerinde durmayacağız. Ben harekete geçmek istiyorum. Yeterince ciddi deliller bulduk. Kerem’i arayıp detayları konuşcam. Bir şey ister misin tatlım? ”
Rahatlamış ve mutlu bir ifadeyle başımı her iki yana salladım. Timur yastığımı düzeltti. Yanaklarımdan öptü ve yorganı üzerime çekip odadan ayrıldı. Bu kadar kolay inanacağını düşünmüyordum. Ama ortadaki gerçekler çok inandırıcı ve gerçekçiydi. Kerem Timur’a söyleyecek birşey bırakmayacak şekilde delilleri teker teker koymuştu ortaya. Timur da bu kadar gerçeğe inanmamazlık etmedi.

[ Tolga?]

[Evet? Ne oldu? Timur geldi mi?]

[Evet...]

[Ee? Anlatsana kızım! Ne dedi? ]

[Timur önce bana danıştı. Olanları bir de ben anlattım. Benden de aynı şeyleri duyunca inandı. Şimdi Kerem ile konuşmaya gitti. Bir an önce harekete geçmek istiyormuş]

[ Heyt be! Timur abim be! İşte budur. Sonunda harekete geçeceğiz ha? Şimdiden heyecanlandım]

[Bu biraz tehlikeli bir durum değil mi? Neden isteklisin bu kadar?]

[Bak Nina. Hep aynı hayat, aynı günler ve içimde büyük bir intikam volkanı var. Her an patlayacak! Patlamasını istiyorum. Artık bu öfkemi içimde tutamıyorum. Annemin intikamını alacağım. Ancak böyle rahatlarım. İntikam vaktinin yaklaştığını bilmek beni mutlu ediyor...]

[ ... ]

Tolga düşmanlarımızı öldürmek istiyor. Biz insanları öldüreceğiz yada öldürüleceğiz. Bunu bilmek beni ayak parmaklarımdan saç uçlarıma kadar ürkütüyor!

[ İntikam aslında o kadar da kötü birşey değil biliyor musun?]

[Bence intikam almak yerine görevimizi yapıp normal hayatımıza geri dönmeliyiz]

[Bu o kadar kolay değil Nina. Bunu anlayamazsın!]

[Anlıyorum Tolga, ben seni anlıyorum. Annemle babam teyzem tarafından öldürüldü. Ve biz katil teyzemizle yaşıyoruz bunu bile bile. İntikam almak yerine onu yenmeyi düşünüyorum. Yenip özel güçlerinden mahrum bırakmayı. O zaman kimseye bir zararı olmaz. Kimseye kötülük edemez. ]

[Çok safça!..]

[İyi... Ben yatıyorum. Uykum var yorgunum]

[Bu konu burda kapanmadı bilmiş ol. Takım toplantısında enine boyuna konuşacağız bunu]

[Tamam!]

[O zaman iyi dinlenmeler Ninacığım]

[Teşekkür ederim]

Sırtımı arkamdaki kocaman yastığa daha da dayadım. Yatağın içinde iyice büzülüp tavana baktım. İnsan öldürmek bana göre değil ki!Ya bizden biri…

Bizden biri ölürse? Aman Tanrı’m! Bu çok korkunç olur. Nasıl dayanırım ben. Tolga’yı kaybetsem, Ege’yi, Kerem’i… Peki ya Timur? Yoo, hayır bunları düşünmemeliyim.
Ama gözümün önüne geliyor… Gözlerim doluyor…Böyle olmaması için çok çalışmamız gerek!Çalışmalarımız nasıl olacak acaba?


Uyuyordum. Ama gözlerimin önünde bir karartı vardı sanki. Neredeyse duyulmayan bir ses gözlerimi açmam gerektiğini söylüyordu. Gözlerim açılmak istemiyor uyumak istiyordu. Ama tuhaf bir sinyal beni sürekli rahatsız ediyordu. İstemeyerek gözlerimi açtım. İlk gördüğüm şeyin ne olduğunu anlamadım. Sanırım beş on saniye bakınca karanlıkta seçebildim. Bir kemer. Kemerin yukarısına doğru bakışlarımı kaldırınca siyah bir gömlek vardı. İlk iki düğmesi açık. Ve bir yüz. Karanlıkta parıldayan yemyeşil gözler bana sevgi ve şevkatle bakıyordu..
İlk başta bana bakan gözlere dikkat etmedim. Nasıl oldu da yatağımda sıçrayıp bas bas bağırmadım anlamadım. Şok gibiydi. Kalmıştım yabancının yüzüne baka kala.[

Bu da kim böyle?!] dedim içimden. Öyle tatlıydı ki çocuğun yüzü.

[Ne diyorsun Nina?] diye Tolga’nın uykulu sesi yankılandı beynimde.

Ama o sırada öyle büyülenmiştim ki çocuğun yüzüne, [ Odamda bi yakışıklı duruyor ] dedim baygın sesle. Sonra birden kendime geldim.
Odamda bir yakışıklı?Odamda biri var, odamda yabancı biri var.

[Ne yakışıklısı? Kimden bahsediyorsun Nina?] Baygınca bakan bakışlarım birden endişeli ve korkuyla doldu. Yavaşça başımı yastıktan kaldırdım. Benim bu halime rağmen çocuğun yüzündeki tatlı ifade değişmedi.

[Nina? ]

Yavaşça doğrulmaya başladım ama çocuğun kıpırdadığı yoktu. Ancak gözlerini kırpıyordu. Bu bakımdan canlı birinin önümde durduğunu anlayabiliyordum.[Nina? Nina cevap ver!!! Ninaaaa! ] Tolga’nın sesi beynimin içinde patlıyordu ama eğer cevap verirsem birşeyleri kaçıracakmışım gibi korkuyordum.[NİNAA!!!]
Tolga’nın bu son bağırışıyla ödüm koptu. Sanki uçurumdan aşağı düşüyormuşum da Tolga yukarıdan bağırıyordu.

[Cevap ver! Beni duymuyor musun? ]

[Tolga... dur biraz. Çok tuhaf... ]

Tam düşündüğüm gibi olmuştu. Güler yüzlü, tatlı çocuk birden ayaklarından başlayarak küçük küçük ışık topları oluşarak yok oluyordu. Birden yatağımdan fırladım.

-Dur! Dur bekle biraz! Lütfen! ” Işık topları göğsüne gelmişti ve çocuğun yüzündeki tatlı gülümseme geçmemişti. Yok oluyordu ama hala gülümsüyordu.

- Merak etme genç taşıyıcı, ben yine geleceğim!” dedi.


[Ne? Ne var? Nina söyle! Delirtme beni Nina söyleee! ]

Tolga kafamın içinde sesi neredeyse kısılacak derecede bağırıyordu. Ve son ışık toplarıyla çocuğun gözleri kayboldu. Tamamen yok olduğunda bir araya gelen küçük ışık topları balkon kapısından dışarı uçtular. Ben de peşlerinden balkona çıktım.

[Ninaaa!!!! Cevap ver oraya geliyorum bak. Neler oluyor orda? İyi misin] Sık sık sesi kesiliyordu. Arada bir ‘lanet olsun’ diyordu.Işık topları gökyüzüne peşi sıra aya doğru uçmaya başladılar. Kulağıma küçük kızların gülüşmeleri geliyordu. Işık toplarından geliyordu. Gerçekten büyülenmiştim…

[Tolga?] dedim sonunda. Ama tüm gücüm gitmiş gibiydi.

[Evet? ]

[Odamda biri vardı. Bana bakıyordu. Çok tatlıydı sonra seninle konuşunca birden yok olmaya başladı. Işık topları oluştu ve balkondan uçup gittiler ]
Tolga derin bir nefes aldı. Bir süre sessizlik oluştu.[Tolga? Orda mısın?]

[Burdayım ve birazdan yanındayım]

[Nee???]

[Yanına geliyorum dedim. Gelene kadar odandan ayrılma! Balkonda falan da durma. Kapıyı kilitle bekle beni.]
[Gelmene gerek yok. Korkmadım. İyiyim]

[AMA BEN DEĞİLİM!] diye bağırdı.

Sesi kısılıyordu artık. Bu olanlar onu kızdırmış olmalıydı. Tanımadığımız insan odamda bulunuyordu ve zaten tehlikeli olan hayatımızda bu, yeterince büyük bir tehlikeydi.

[Tamam, bekliyorum. Timur'a anlatayım mı bunları?]

[Hayır! Hiç birşey anlatma. Otur yatağında. Balkon kapısını, oda kapısını kilitle otur! Ben gelene kadar bir yere ayrılma!]


Yatağıma geçip Tolga’yı beklemeye koyuldum. Heyecandan titriyordum. Öyleki yatağın ucuna oturduğumda kalbimin ne kadar hızlı çarptığının farkına vardım. Odamı baştan aşağı süzdüm. Karanlıkta ışığı açmaktan korktum… Çünkü ışığı açtığımda, odamda daha önce fark etmediğim olağanüstü biriyle yada birşeyle karşılaşmaktan korkuyordum!
Yatağın kenarında oturdukça odadaki birçok eşya gözüme daha ürkütücü görünmeye başladı. Bir ara sanki çantamın fermuarı hareket eder gibi oldu.

[Tanrı'ım!]

[Ne oldu?] Tolga’nın sesini duyunca birden miğdeme ağrı girdi. Tam da korkulu dakikalarda beynimin içinde alışık
olmadığım şekilde sesini duymak daha da kötü gelmişti.

[Nina, korkuyor musun?] dedi. Elbette korkuyorum! Sanki biri birazdan odamda ortaya çıkacakmış gibi… Gerçi Timur uzağımda değildi ama ona seslenemezdim. Sesim yoktu!

[ Ha-hayır. Korkmuyorum... Sen ne zaman geliyorsun?]

[Yoldayım şu anda. Beş dakika içinde ordayım... Sesin kötü geliyor senin. Timur'a sesleneyim mi ? İyi misin? ]

[İyiyim... Sadece, sadece şaşkınım!]

Nasıl olduysa içimde tatlı ve huzurlu bir duygu oluştu. Gözlerim kendiliğinden yavaşça kapandı. Herşey kayboldu. Ve sonra birden kendime geldim. Gözlerimi açıp etrafı kontrol ettim. Herşey eskisi gibi duruyordu. O zaman neden birden bu tuhaf birkaç saniyelik uykuya dalmıştım. Uykum yoktu…

[ Korkulacak birşey yok. Geldim. Balkonun önündeyim şimdi. Odanda olsa olsa ancak ben olabilirim bu saatten sonra] dedi Tolga.

[Bi-bir dakika! Biraz önceki şey...]

[ Evet, onu ben yaptım. Sadece birkaç saniye dinlenmen için. Fazla sıkmışsın kendini. Eminim titriyorsundur ... Uff amma zormuş be senin balkona tırmanmak] Balkon kapısında Tolga’nın gölgesi göründü. Hemen balkon kapısına koşup kilidi açtım.Tolga’nın bi ayağı balkonun içinde diğeri dışarda hala çıkamamıştı. Ben de kolundan tutup içeriye geçmesine yardım ettim. İçerde konuşacağımızı sanıp tam balkon kapısına yönelmiştim ki Tolga, [burda konuşalım. Eğer sizinkilerden biri seni kontrole gelirse kaçma fırsatım yüzde elli düşer] dedi.

[Peki]

Tolga sandalyeleri pencereden uzak duvarın köşesine çekti.Köşeye çektiğimiz sandalyeleri karşılıklı gelecek şekilde ayarlayıp oturduk. Gökyüzünde ay koskocamandı. Yıldızlar bu gece gelmemişti. Gökyüzünde sadece ay bulunuyordu. Ne bulutlar ne yıldızlar. Yalnızdı…

[Önce sana şunu diyeceğim Nina! Bir daha bu geceki gibi saçma davranırsan ceza almanı sağlayacağım. Yada seni kendim cezalandıracağım. Biz senle ne konuştuk. Beraber olacağız, hiç birşeyi saklamayacağız demedik mi? Boşuna mı konuşuyorum ben? Yoksa takmıyor musun bizi?][Hayır... Özür dilerim. Çocuk çok tatlıydu sonra...]

[Başlarım herifin tatlılığına be!] diye beynimde bağırdı ve oturduğu yerden öfkeyle kalktı.

[Adamın ne mal olduğunu bilmiyoruz sen tatlılığından, yakışıklılığından bahsediyorsun!] Ayağa kalkmış balkonun boş kalan bölgesinde iki adım ileri iki adım geri yürümeye başladı.[Gece odamda öyle animeden fırlama birini görünce etkilendim. Biraz şok oldum da sayılır yani...]

[Etkilenmiceksin! Anında bize haber vereceksin! Herifin düşmanımız olmadığı ne mağlüm? Ha? Ne mağlüm? Sen dediğimi yapmalıydın...] Derin bir nefes aldı. Üzgün bakmakta olan kocaman aya baktı.

[Üzgünüm... A-ama elimde değildi.] Tolga korkuluklara dayanmış gökyüzüne bakıyordu. Kendi kendine konuşur gibi konuşmaya başladı.

[ Her zaman, Kerem ve Ege, üçümüz. Birbirimize güvendik. Hiç birşeyi saklamadık. Açık olduk. Böyle bi hayatta ancak bu şekilde ayakta kalabileceğimizi, güçlü olabileceğimizi anladık...] Başını aşağa eğdi. Sabit bir noktaya bakarak, [ senin de bunu anlamanı bekliyorum... Umarım bu uzun sürmez.]Yaptığımın farkına ancak o zaman vardım. O sırada büyük bi şokta olduğumdan Tolga’yı ne kadar endişelendirdiğimin farkında değildim. Çok kızmış ama kızgınlığını içine gömüp, beni kırmamaya çalışıyordu. Bir de Timur’u düşündüm. Eğer aynı şekilde ona davranmış olsaydım kesinlikle evde bağırmaktan sesi kısılırdı. Bana kesin bir sürü yasak koyardı. En az üç hafta konuşmayacaktı benimle!Tolga hala aşağa bakıyordu. Dalıp gitmişti sanki. Yüzünde öfke, endişe ve üzüntü vardı.

Yavaşça gözlerini diktiği noktadan ayırıp bana çevirdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Üzgün olduğumu söylemiştim. Zaten titriyordum, kalbim hızlıca çarpıyordu. Halim çok kötüydü. Yaşadıklarımı düşündükçe daha da korkmaya başlamıştım. Tolga bu kadar ciddiye aldıysa bu bizim düşmanımız olabilirdi. Belki de etkilemek ve sonra yenmekti amacı. Ama Tolga ile iletişim kurmamla kayboldu. Tolga hala gözlerime bakıyordu ben de onun gölzerine. Haklıydı… Haksızsın diyemiyordum. Yaptığım elimde olan birşey değildi ama yine de çok üzgündüm.Ayağa kalkıp Tolga’nın yanına gittim. Tolga korkuluklara dayanmıştı ama yanına gelinde doğruldu. Hala gözlerine bakıyordum. Tuhaf ama gözlerimi gözlerinden ayıramıyor gibiydim. Üzüntüsünü, korkusunu ve öfkesini hissediyordum böylece. Gözlerine bakınca gerçek Tolga’nın zayıf ruhunu görüyordum.

Gözlerinde korku vardı. Kaybetme korkusu! Bu inanılmaz boyuttaydı. Bana bile ağır geliyordu, gözlerim ağrımaya başlamıştı.Yavaşça kendime geldim. O garip boşluktan çıkıp birden yine Tolga’nın gözleriyle karşılaştım. Tolga gözlerini benden kaçırdı. Karşı karşıya duruyorduk. Ve içimden… İçimden Tolga’ya sarılmak geliyordu.[Özür dilerim! Gerçekten çok özür dilerim! Seni üzmek istemedim. ] dedim. Tolga’ya yaklaştım. Aramızda bir adımlık yer vardı. Başımı göğsüne yasladım

[Çok üzgünüm, gerçekten! Bir dahaki sefere daha dikkatli olacağım. Söz veriyorum] dedim. Ellerim boştaydı öylece. Sadece başım göğsüne yaslamış durumdaydı. Tolga önce tereddütle sarıldı. Ben de ona sıkıca sarıldım.

- Önemli değil Nina… Önemli değil” dedi. Sesi beynimde yankılanmadı. Sesi kulağımın dibindeydi ve Tolga kollarıyla bana sıkıca sarıldı…

Tolga’ya hiç bu kadar yakın olmamıştım. Biraz önce korkudan deli gibi atan kalbim şimdi heyecandan atıyordu. Hafif bir parfüm kullanırdı.. Ferah bir kokusu olurdu. Ağır havası olmazdı hiç. Başım Tolga’nın çenesine geliyordu. Tolga bana doğru eğilmişti. Burnu kulağımın dibindeydi ve nefes alıp verişini neredeyse duyuyordum. O anlar sanki sonsuza kadar sürebilirdi benim için. Tolga’nın yanında, ona sarılmış… Kalabilirdim sonsuza kadar. Çünkü onun yanında nedense kendimi çok huzurlu hissetmeye başlamıştım. .
Tolga’nın kolları yavaşça gevşedi ve o zaman artık büyülü anların sonuna geldiğimizi anlamadım. Ondan ayrılmak istemedim. Geri çekilip bana baktı. Tatlı bir gülümseme yayıldı yüzünde.

- Kendini affettirmeyi iyi biliyorsun” dedi.
Ne? Ne demek bu?

[Anlamadım...]

-Hiç, sadece biraz takıldım. Neyse bir daha olmayacağına söz verdiğine göre bu olanları abine yarın ben anlatacağım. Timur abiye Nina bana anında seslendi, ben de hemen size geldim diyeceğim. Sonra gece sabaha kadar burda nöbetlediğimi söylicem”

[Teşekkür ederim. Ben...] Tolga bana içtenlikle gülümsedi. Ellerini omzuma koydu.

- Söz vermeseydin başın dertteydi küçük hanım” diye göz kırptı. ”Hadi sen şimdi doğru yatağına en ufak birşeyde seslenmen yeterli. Burda olcam”

[Burda mı?]

- Evet, nöbet tutacağım ya”

[İyi de... olmaz ki! Üşürsün burda]

- Sen de bana bir battaniye ayarla gardrobundan o zamn, üşümeyeyim”

[Sen ciddi misin?]

- Şaka yapar bir halim var mı? Hadi fazla oyalanma burda, yatman gerekiyor. Zaten kötüydün dün okulda, bana battaniye getir ve hemen yatağa , hadi”

[Peki] dedim ve hemen odama koştum. En kalın ve sıcak tutacak bir battaniyeyi aldım. Yerde kocaman büyük yastıklarım vardı. Balkonda onları üst üste yığıp yatak haline getirdim. Tolga ” oooww, bu gece açık havada , rahat rahat yatacağım! Teşekkür ederim” dedi.

İçim rahat etmese de Tolga balkonda yattı. Ama balkonda hiç birşey görünmüyordu çünkü Tolga görünmez olmuştu. Tolga görünmeyince eşyalar da görünmez oldu. Bu özellik hoşuma gitse de Tolga’yı düşünmeden edemedim. Gece sürekli bir uyanıp bir uykuya daldım…
Saatin çalmasıyla susması bir oldu. Ama tedirgin bir uykuda olduğumdan hemen uyandım. Timur saatin alarmını kapatmaya çalışıyordu. Ama geç kalmıştı. Uyandığımı görünce , ” kalkma, kalkma! Okulundan izin aldık bugün evdesin. Uyanmaman için uğraştım ama …” dedi saatimi çevirip, ” ne acayip bir saatin var yahu! Bir sürü düğmesi var, hangi biri ne işe yarıyor anlamıyorsun” diye güldü.Öyledir benim saatim. Benim gibi karışık!
Timur saatimi bırakırken göz ucuyla kapıya baktı. Ben de yatağımda doğrulup oturduğumda kapının altındaki görünen boşlukta gölge gördüm.

- Ben okula gideceğim. Sen de ilaçlarını al uslu uslu dur odanda. Ayrıca sesinde artık bir iyileşme olması lazım. Boğazın acıyor mu?”

-Hayır” dedim. Kısıktı sesim ama sesim vardı. Çok sevindim. ”Konuştum, iyileştim!” dedim. Abim de bana doğru eğilip sarıldı. Sonra aceleyle yanaklarımdan öptü.

- Geçmiş olsun tatlım! Bu güzel haberle okula gittiğime göre demekki bugün şanslı bir günüm olacak. Akşam arkadaşlarla gelip seni alacağım. Sinemaya gideceğiz hazır ol”

-Sinema mı?”

-Evet,” dedi Timur. ”Teyzemden izin aldım. Senin için de biraz iyi olur. Kafanı dağıtırsın. Hem bugün cuma… Gelir misin diye sormadım” diye gülümsedi.

-Beni tanıyorsun ama değil mi abicim. ‘Hayır’ der miyim?” diye kollarımı her iki yana açtım. Abim bi kere daha sarıldı. ”Tanımaz mıyım? Ben senin ruhunu bilirim” dedi.

-Hadi güzelim ben kaçıyorum. Akşama hazır ol. Kendini yorgun hissedersen gitmeyiz ama iyi olursan bir güzel eğleniriz. Telefon açık, istediğin zaman ulaşabilirsin” dedi. Çantasını kaptığı gibi odadan koşarak çıktı.Saate baktım. Daha çok erkendi. Biz bu saatte kahvaltı yapıyor olurduk.

Acaba neden bu kadar erken çıktı?
Peki ya odanın önündeki gölge?
O kime aitti? Abim de bu gölgenin varlığından haberdardı ama benim de fark etmemi sağlamıştı. Kapıya baktığımı görünce hiç dönüp bakmamıştı. Birşeyler oluyordu…

- Günaydın!”

Kapının önünde teyzem vardı. İşe gitmek için giyinmişti. Her zamanki gibi iş kadınları modundaydı. Beyaz bir gömlek, dekoltesi hemen göze çarpıyordu. Siyah bir pantolon ve siyah, sivri uçlu topuklu ayakkabılar. Topuğun da maşallahı var. Öyle uzun ve ince ki! Nasıl yürüyebiliyor şaşıyorum.

-Günaydın” Yatağımdan kalkıp dolaba yöneldim. İçinden üstüme giymek için birşeyler bulmaya çalıştım.

-Ne yapıyorsun?”

-Üstümü giyeceğim.”

-Sen hastasın ve yatman gerekiyor küçük hanım. Akşam abinle arkadaşlarınla dışarı çıkacaksan dinlenmelisin.” dedi yanıma gelip elimdeki bluzu aldı ve dolaba koydu. Kapıları kapattı. ”Şimdi yatağına geç ve yat. Birazdan Zeynep ablan kahvaltını getirecek sonra da ilaç saatin gelcek.
Bugün ablanın sözünden çıkma. Yeterince başıma dert oluyorsunuz bir de hastalığınızla uğraşmak istemiyorum. ”Hızlı adımlarla kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıkacağı anda başını çevirip bana baktı.


-Timur neden bu kadar erken çıktı bugün?” Teyzeme de söylememiş demekki.

-Bilmiyorum, sormadım,” dedim. Teyzem sinirlenmeye başladı. ”Herkes bu evde başına buyruk mu yaşıyor? Abinle biraz ilgilensene, ne yaptığını sorsana! Nasıl kardeşsiniz siz?”-Bunu bana söyleyebilecek en son kişi sizsiniz ! ” dedim. Teyzem bu sefer kapıyı tutup bana döndü.

-Anlamadım? Ne demek bu?”

-Hiç… Sadece siz benim için fazla birşey ifade etmiyorsunuz. Söylediklerinize dikkat etmelisiniz. Abimi sizden daha çok düşünüyorum. Sadece bir gün bana neden erken çıktığını söylemedi diye ‘nasıl kardeşsiniz’ deme hakkına sahip değilsiniz!”

Bu kadar cesurca konuşmazım. Abim hep böyle konuşurdu teyzeme karşı. Ama artık ben de abime benzemeye başlamıştım. Ve bu olumlu birşeydi. Konuştuğum kişi sıradan bir yakınım değildi. Ailemi yok etmiş, güçleri alınması gereken düşmanımdı. Sadece o bunu bilmiyordu. Eminim onun da bazı planları vardı.Teyzem birşey demeden odamdan çıktı. Söylediklerim için pişman değildim. Hakediyordu.Yastıkları arkama koyup, onlara yaslanıp yatağımın içinde oturdum. Acaba egzersizlere ne zaman başlayacağız?Gözlerim balkon kapısından içeriye süzülmüş, zayıf güneş ışınlarına dalmıştı. Her ne kadar zayıf ta olsalar gözlerimi kamaştırıyordu. Pencereden balkonun içini rahatlıkla görebiliyordum. Gece Tolga ile o küçük masanın başında konuştuğumuzu hatırladım. Ona sarılmam, onun bana sarılması…
Balkonda gecelemesi…
Balkonda… Tolga!!!
Bunu tamamen unutmuştum. Tolga balkonda yatmıştı. Belkide hala orda yatıyordu.

Yatağımdan fırlayıp balkona koştum. Gece Tolga yatabilsin diye masayı sağa koymuştum. Ama şimdi masa her zamanki yerdeydi.[Tolga?]

[Evet? Günaydın bu arada! Uyandın mı?] diye cevap verdi. Sesi gayet enerji dolu ve tazeydi. Sesini duymamla benim de içim mutlulukla doldu.

[Günaydın! Sen... Nerdesin?]

[Nerdeyim? Nerdeyim? Valla şu anda elime basıyorsun] Anında geri çekildim. Ama masanın önünde duruyordum ve bu bana çok manasız gelmişti.

[Emin misin?]
Bu bir şa-kay-dı! Kesin!
Tolga güldü, [ Tamam, şakaydı. Okuldayım.]

[Yaaa!!!]

[Abin geldi. Bugün herkes gelmeden toplandık. Birazdan toplantımız başlayacak. Bugün cuma ya? Bu gece ve cumartesi-pazar egzersizlere başlayalım diyoruz. Bu yüzden erken çıktık.]

[Timur bana söylemedi]

[Heyecandandır o! Şimdi toplantı başlıyor. Akşam görüşürüz Ninacığım. İyice dinlen! ]

[Peki! Görüşürüz]

Ne kadar zamandır uyudum bilmiyorum. Ama birinin beni izlediği duygusu gözlerimi açmama neden olmuştu.Gözlerimi açınca yemyeşil iki gözle karşılaştım. O gözler bana o kadar yakındı ki! Yatağımda hemen doğrulup oturdum.
O gelmişti. Yine!
Ne yapmalıydım?
Ben uyurken gelmiş, yatağımın baş ucunda çökmüş, dirseklerini nerdeyse yastığıma yaslayıp beni seyretmişti!
Ben uyanınca hemen geri çekildi. Ayağa kalkıp yine dün geceki gibi gülümsemeye başladı.

[Tolgaaa!!! Dün geceki çocuk burda, yine geldi! Karşımda] diye seslendim.
Ama bu sefer çocuk gitmedi. Ben hala yatağımda oturuyordum ve sadece çocuğun gözlerine bakıyordum.

-Sana yine geleceğim demiştim!”dedi çocuk.

Dün geceki gibi giyinmişti. Aynı anda Tolga’nın sesi beynimde yankılandı:[Hemen geliyoruz, sakın korkma!]

-Kimsin?” dedim.

Sakin olmaya çalışarak. Aynı zamanda saatin kaç olduğunu anlamaya çalışıyordum. Balkona baktım. Karanlıktı. Akşam olmuştu. Zeynep abla akşam yemeğini erken hazırlamıştı. Sonra da ilacımı içmiştim. Daha sonra Zeynep abla ilacımın bittiğini söyleyip eczaneye gitmişti. O zaman saat altı buçuktu. Şimdi ise ya sekiz yada dokuz olmuş olmalıydı. Ve Zeynep abla hala gelmemişti. Timur da yoktu!!!

-Merak etme, düşman değilim.Beynin sinyaller yayıyor. Onları takip ettim, onlar da beni sana getirdi. Belkide kader beni sana getirdi” diye başını kaşıdı. Etrafına baktı. Bilgisayar sandalyesini görünce, ”müsade var mı oturayım?” Şimdi böyle nazik ve tatlı birinin düşman olma olasılığı sence kaç olur? Tedirginlikle ”evet” dedim.
Yabancı çocuk sandalyeyi yatağın yanına çekti ve oturdu. Ben de o sırada hemen yan taraftaki saatime göz attım. Saat sekiz buçuktu…


-Öncelikle sana kendimi tanıtayım. Ben Raven, Raven Albery! Amerika’da yaşıyorum.Hakkında sağlam delillerim var ve eminim yakınların, arkadaşların senin tuhaf biri olduğunun farkındadır. Tabi kendileri de senin gibi tuhaf değillerse…Ailemde böyle şeylere rastlamadım ama ben de en az senin kadar tuhafım. Buraya senden yardım istemeye geldim. Kendimi,asıl kimliğimi bulmaya!”

O sırada aşağıda kapı çaldı. Balkon kapısı da birden şiddetle açıldı ve içeri Tolga daldı. Onun arkasından Ege ve Kerem. Tolga Raven’ı görür görmez yumruk attı ve hemen Raven’ın yakasına yapıştı.
Raven de karşı koydu. Ben de yatağımdan fırlayıp bağırmaya çalıştım ama sesim kısıktı. Bu gürültü ve karmaşada kimsenin beni duyduğu yoktu. Kerem aşağıya koşmuştu. Tolga Raven’ı yere yatırmış ard arda yumrukluyordu. Raven da kurtulduğu ve boş bulduğu aralarda Tolga’ya vuruyordu. Ancak Ege de karışmaya kalkışınca önüne geçtim. Ama daha önüne geçmemle yatağa düşmem bir oldu. Ege omuzlarımdan tuttuğu gibi yatağa fırlattı beni. . O sırada abim odaya girdi.

-Nina? İyi misin? Birşey yaptı mı?” diye koşarak yanıma geldi.

Bana sarıldı. Bense abimi ittim şaşkınlıkla , ”Nina?” dedi. ”Kötü biri değil Raven! Bizden biri, bizim takımdan!” dedim. Sesim kısıktı.
Zor söylemiştim bunları.Abim beni bırakıp Tolga ile Ege’nin yanına koştu. Kerem de peşinden. Ege’yi kolundan tutup kenara çekti abim. Tolga hırsını bir türlü alamamışt. Raven’ın burnundan kan gelmeye başlamıştı. Çünkü Tolga aralıksız neredeyse yüzünü yumrukluyordu. Kerem bir kolundan abim bir kolundan Tolga’yı Raven’nın üzerinden zor aldılar. Raven da elinin tersiyle burnundan gelen kanı sildi. Sağ gözünün altı morarmış ve şişmişti. Burnundan akan kan durmuyordu. Çekmeceye uzanıp ordan hemen bir peçete buldum. Abim ve Kerem Tolga’yı sakinleştirmeye çalıştıkça o daha da öfkeleniyordu.

-Buldun tek başına kızı tabi. Ne gelip duruyorsun lan! Ha? İşin mi yok yoksa adrenalin olsun diye mi ? Öyleyse söyle biz sana iş te buluruz adrenalin de. Bırak abi iyice dağıtayım şunu! ” diye kurtulmaya çalışıyordu. Ege de hiç birşey bilmediğinden saldırmaya çalışıyordu. Abim ve Kerem ikisini zor zaptediyorlardı. Kerem, ”oğlum bu düşman değil. Bi dur abi, bi dur” ama onlar öyle kendilerinden geçmişlerdi ki ne dedilerse duymuyorlardı.
Raven’ın doğrlup oturdu. Sürekli kanlı burnunu siliyordu ama boşunaydı. Çünkü kan durmuyordu. Yatağımın üzerinde emekliyip Raven’ın olduğu tarafa geçtim. Sonra da yanına çömelip peçeteyi verdim. Bizim delirmiş kahramanlarımıza bakıp, ”Raven düşman değil. Bizden biri” dedim. Ancak o zaman durdular.

-Ne diyorsun Nina? Bu herifin bizden olduğunu nerden biliyorsun? Kızım saf olma!”

-Saf değilim ben! Eğer düşmanımız olsaydı çoktan öldürülmüştüm. Öyle sadece bakıp gitmezdi Raven, anında işimi bitirirdi. Bu akşam geldiğinde de karşıma geçip oturmazdı ve kendini tanıtmazdı. Ayrıca da Tolga, sen ona saldırdığında gücünü kullanıp karşı koyardı ama o böyle özel gücünü kullanmadı! ”Timur Tolga’nın kolunu bıraktı. Kerem de Ege’nin önünden çekildi. Ayağa kalktım.

-Ben şimdi mutfağa iniyorum, buz alacağım. Çocuğun kılına bile dokunulmayacak, anlaşıldı mı?” dedim.

Nedense böyle bir tavır almıştım. Raven’ı dövmelerinden mi yoksa onun düştüğü duruma üzülmemden mi anlamamıştım. Kim yardım istemek için gittiği yerde dövülmek ister ki? Büyük nezaketsizlik!
Buzu alıp geldiğimde Raven yer yastıklarından birinde oturuyordu. Yanında da kocaman bir peçete paketi vardı. Kanlı peçeteler de küçük çöp kutumu nerdeyse taşırıyordu. Abim bilgisayar sandalyesine ata biner gibi oturmuştu. Kerem yatağımın ayak ucunda, ege de yerde bağdaş kurmuştu. Odanın kpısına geldiğimde konuşuyorlardı.

-Nasıl sinyaller?” Raven tıkanık burnuyla, ” her insandan sinyaller alırım. İnsanların beyin sinyalleri hep aynı ölçüdedir. Aynı dozdadır. Ama o kızın sinyalleri çok güçlüydü.Nasıl bilmiyorum ama benim aradığım sorunun cevabı sanki o kızdaymış gibi hissettim!”

-Hey! Bak, böyle konuşma tepemi attırıyorsun!” dedi Ege.
Ellerini diz kapaklarına koymuş dik dik bakarak. Raven nasıl olduysa dün geceki tatlı gülümsemesiyle gülümsedi.

-Lütfen o kızın senin sevgilin olduğunu söyleme” dedi.
Kerem, Abim ve Tolga aynı anda hep bir ağızdan sinirle ”hayır” diye bağırdılar. Sonra birbirlerine baktılar. Raven daha da tatlı gülümesedi.

-Tamam o zaman, demekki şansım varmış” dedi yeni bir peçete alarak. Tolga ayağa kalkıp, ”hiç şansın yok abicim. Çünkü kızın abisi var, değil mi?” diye Timur’a döndü. Abim sinirle bakıyordu Raven’a!Kapıdan biraz uzaklaştım. Ayaklarımı yere vura vura yeniden kapıya yaklaştım ve seslendim.

-Umarım çocuğa zarar vermiyorsunuzdur!” İçeri geçip Raven’ın yanına çömeldim ve buzu burnuna koydum. Raven da minnetle gülümsedi. Sonra kendime yer yastıklarından birini çekip Ege ile Raven’ın arasına oturdum.

-Evet? Şu hayat hikayene başla bakalım dostum,” dedi abim.

Bölüm-16- (Bilge Ruh ve Görevlerimiz)

Zeynep abla gidince odayı bir loşluk bastı. Perdelerin arasından sızan hafif bi ışık ancak ortalığı aydınlatıyordu.

[Evet, seni dinliyorum artık] dedim.

[Olayları sana iyice anlatmalıyım. Şu anda Kerem abinin yanına gidiyor...]

[Neee???!!!]

[Endişelenme hemen. Kerem insanlarla iletişim kurmakta çok başarılı birisidir.]

[Olmaz! Olmaz! Hemen Timur'a ulaşmalıyım! Nasıl benden habersiz bu işe kalkışırsınız?!] Yatağımdan fırladım hemen. Çantamı buldum ve telefonu aramaya koyuldum. O sırada da Tolga’ya sinirleniyordum.

[Ya Timur inanmazsa? Ya kızarsa ? Çocuk aniden ortaya çıkan sizden şüphe duyacaktır...]

[Gereksiz yere endişeleniyorsun. Timur ailenzde olanları biliyor. Teyzeni biliyor. Mektubu biliyor. Biz sana nasıl anlattıysak ona da bu şekilde anlatırız. Hem o daha olgun ve büyük biri. Mantıklı düşüneceği kesin ]

[ Timur çok şüpheci biridir. Anında aklına ben gelirim. Endişelenir, onu böyle üzmeye de hakkım yok. Ona ulaşmalıyım. Herşeyi önce ona ben anlatmalıyım]

[Ben sana anlatıyorum, Kerem de Timur'a anlatıyor. Öyle çok fazla vaktimiz yok Nina. Herkes olanı biteni bi an önce öğrenmeli ve önlemimizi almalıyız. Anlıyor musun? ]

[Ya Tolga...]

[Dinle beni. Düşmanlar bizden çok güçlüymüş,Bilge Ruh tedbirli olmamızı istiyor]

[Öncelikle bana Bilge Ruh'un kim olduğunu anlatabilir misin?]

[Bilge Ruh, gücü koruyan yüz yıl önce yaşamış bir rahip...]

[Ölü biri nasıl oluyor da seninle konuşabilir? Şaka mı yapıyorsun?!]

[Şaka değil. Bilge Ruh gücü alan ilk kişi. Ancak güç dünyaya salınıp, öldürüldüğünde ruhu dünyada kalmış. Ancak bu güç emniyetli bi yere ulaştığında, ait olduğu yere döndüğünde ruhu huzura kavuşabilir. Bilge Ruh bizim yol göstericimiz, bir nevi önderimiz, kaptanımız.]

Çok şaşkındım. Ölü bi adam bizimle irtibata geçebiliyordu. Odanın sessiz ve loş görünüşünden mi bilmiyorum. İçimde bir korku oluştu. Hala yatağımın kenarında diz çökmüş, çantamda telefonu aramak için uğraşıyorumdum. Tolga’nın bu sözleriyle olduğum yerde öylece kalmıştım.
Kafam karışıktı. Bilge Ruh’un bizim tarafımızda olduğunu bilmek biraz olsun rahatlatıyordu beni. Ama bi insan öldükten sonra bile peşimize düşebilme yeteneğine sahipse, düşmanlar kim bilir neler yapabiliyorlardı !!!

[Bilge Ruh, gücü ilk alan kişiydi. Tanrı onu tüm rahiplerin başı yapmıştı. Güç korunacaktı. Dünyaya bir tehlike görüldüğünde bu güç kullanılacak ve dünya kurtarılacaktı. Ancak Bilge Ruh bunu başaramadı. Gücü koruyamadı. Onunla birlikte birçok rahip öldü. Güç dünyaya dağıldı. Şimdi Bilge Ruh cezalandırıldı. Ruhu bu dünyaya bağlı, ve de çok acı çekiyor şu anda]

[Peki ya diğer rahipler? Onlar da cezalı mı? Onlar da dünyada mı?]

[Onlar da cezalılar. Ama onlar alt kademe rahipleriydi. Altı kişiden ikisi lider ve lider yardımcısıydı. Bu iki rahip cezalarını dünyada çekiyorlar. Diğerleri ise diğer tarafa geçmiş ve günün gelmesini bekliyorlar. Bilge Ruh liderdi. Ama mantıklı hareket etmesi gerekirken çok dikkatsiz davrandı. Sonu da böyle oldu.]

[Biz de şimdi bu güçleri yerlerine mi ulaştıracağız? Ya düşmanlar? Onların bizim gibi güçleri yok ki! Fazla bi tehlike olmamalı o zaman, öyle değil mi? ]

[ Eğer dünyada güçlü bi iyilik akımı varsa kesinlikle buna karşıt bi akım da vardır. Sence Tanrı bu kadar büyük bi gücü dünyaya gönderdiğini Şeytan duysa ne olur? ]

[ Hayır yaa !!! ]

[ Evet! Şeytan boş durmadı buna karşı. Dünyaya o da bir güç yaratıp, göndermiş. Ama Tanrı'nın gönderdiği güçten daha fazla mı yoksa az mı bilinmiyor. Bu yüzden artık bir an önce hazırlanmalıyız. Gücü de son ana kadar koruyup, ait olduğu yere teslim etmeliyiz. Düşmanın bizi ''Taşıyıcı '' olarak adlandırdığını söyleyeyim sana ]

[ Taşıyıcı mı? Biz mi? Gücü taşıyanlar olarak mı? ]

[ Evet. Bilge Ruh bize öyle dendiğini söyledi. Ege Pasajir' miş. ]

[ Pasajir mi ? ]

[ Yolcu ... Yani... ]

[ Nasıl yaaa??? Anlamadım ben. Ege neden Yolcu'muş ? ]

[ Yolcu derken şu şekilde demek istemişler. Biz taşıyıcıyız. Ege'de güç yok. Yakalandığımızda biz ellerinde kalcaz ama Ege direk öldürelecek. Tabi önce bilgileri alacaklar sonra da hemen ölderecekler. ]

Tanrım! Ne yapacağız biz?

[ Peki biz ne yapacağız tam olarak?]

[Elbette çalışacağız, güçleneceğiz ve onların hepsini öldüreceğiz!!! ] Tolga’nın sesi çok sert ve kararlı geliyordu. Yatağımda iyice büzüldüm, yorganı kafama kadar çekip perdelerin arasından sızan zayıf ışıklara baktım. Biz şu anda işte aynı o küçük ışıklar gibiydik. İnce ve güçsüz.
Karanlığın içinde, yalnızdık.

[ Nina? ]

[ Evet?]

[ Eğer birlikte olursak kimse bize birşey yapamaz. Bunu biliyorsun değil mi? ]

[Evet...]

[ Timur da , sen de, ben de, Kerem de güçlüyüz. Ege de hep yanımızda. Biz bi takımız ve asla birbirimizden kopamayız. İçimizden biri güçsüz veya mutsuz ise bu bütün takımı etkiler. Hep beraber hareket etmeliyiz. Kimseye çaktırmadan bu görevi başarıyla tamamlayıp, gerçek hayatımıza dönmeliyiz.]

[ Haklısın!]
O sırada telefonum çalmaya başladı. Oturduğum yerde sıçramıştım!

[ Ne oldu? ]

[ Telefonum çalıyor, dur bir bakayım] Yatağımdan çıkıp, çantama uzandım. Onu gizli bölmeye saklamışım en alt cebe. Oysa aklımda kalır sanıyordum.
Ekrana baktım , ( Timur Arıyor ) yazıyordu. Tam telefonu açacaktım birden aklıma geldi.

[ Tolga, abim arıyor! Ama ben konuşamıyorum. Ne yapacağım?]

[ Dur sen. Kapat şimdi telefonu ben ulaşorım ona. İstersen sen de mesaj at.]

[Peki, teşekkür ederim! Çok sağol! ]

[ Ne demek. Anlaşılan Kerem konuşmuş]

[Evet, akşama kadar abimin gelmesini bekleyeceğim ne yazık ki!]

[Bugünlük bu kadar bilgi yeter bence. Sen de artık iyi bir uyku çek, dinlen. Rahat zamanının tadını çıkar ve değerlendir. Ne yapmak zorunda kalacağımız belli değil. Ne zaman nereye gitmemiz gerekeceği belli değil. Bu yüzden dediklerimi önemsemelisin]

[ Peki, tamam. Teşekkür ederim! Abime iyi olduğumu üstüne basa basa anlat tamam mı? yoksa kendi gözleriyle görmedikçe inanmaz]

[ Tamam. Merak etme! Hadi iyi dinlenmeler sana güzelim. En ufak birşeyde seslenmen yeterli! ]

[ Teşekkür ederim, görüşürüz]

[Görüşürüz!]

Önümüzde yapacak tonla işimiz vardı. Ancak merak ettiğim bu kadar işin altından nasıl kalkacağımızdı. Ege kendi hayatını tehlikeye atmıştı. arkadaşlarının yanında olmak için. Hiç gücü yoktu. Düşman kesin ilk Ege’yi hedef alacaktı. Gücü olmadığı için ilk hedef Ege olabilir! Bu yüzden sık sık beraber dolaşıyorlar.
Gittikçe yoruluyorum. Biraz uyumaya ihtiyacım var.Sevgili günlüğüm!Hayatımın çok karıştığını ve tehlikeli bir hal aldığının farkındayım. Ama Bilge Ruh için, kendimiz ve ailemiz için bu mücadelede kazanan taraf biz olacağız! Ben her zaman, herşeye hazır olacağım!

Ne kadar korkarsam korkayım, kimseye bunu hissettirmemeye çalışacağım!Annemi ve babamı gururlandıracağım! Abimle birlikte bütün takım ailelerimizi gururlandıracağız!

Bölüm-15- (Bitmeyen Olaylar…)

Tolga’nın sesi geliyordu kulağıma.-Son günlerde halsiz ve yorgundu. Bir de şu üşütme olunca düzgün uyuyamamış. Tansiyonu düşmüş olmalı…”
Sol elimin birinin tuttuğunu hissediyordum. Sıcak bakışlar, üzerimdeydi. Kendimi zorlayarak gözlerimi açtım.

-Oh çok şükür! Sonunda!” diyen Kerem’in sesi ve endişeli bakışlarıyla karşılaştım. Nermin Hanım her zamanki tiz sesiyle:

-Aman kızım! İyi misin? Nasılsın?” diye yanıma çömeldi. Benden tepki alamayınca, ” hemen ambulans çağırmalıyım, beti bezi atmış kızcağızın” diye kalkmaya çalıştı. Kerem onu durdurdu.

-Sakin olun hocam! Nina iyi. Sadece boğazı şiştiğinden konuşamıyor” diye bana döndü. ”Değil mi Nina?” Nermin Hoca’ya bakıp gülümsedim. Nermin Hanım derin nefes aldı.

-Eh be kızım! Yüreğimizi ağzımıza getirdin!” dedi Kerem’in tuttuğu elimi devir alarak.

Kerem ve Tolga müdür yardımcısının odasında; masanın önündeki koltuklarda oturuyodu. Ben de kendime gelmiş, deri kanepede doğrulup oturmuştum. Nermin Hanım tansiyonum çıksın diye hafif bi ilaç ve sıcak bir çay vermişti. Ne yalan söyleyeyim iyi gelmişti sıcak sıcak.
Nermin Nahım, bir yandan benim çayı yudumlamamı izlerken diğer yandan da gelen faxlarla ilgilenip bize nutuk çekiyordu.

-Yaz sona erdi. Havalar soğudu. Bakın dışarı, yağmur yağdı yağacak. Böyle değişen hava koşullarına karşı hazırlıklı olmalısınız. Sonra derslerinizden geri kalırsınız. Özellikle Nina kızım, sen daha dikkatli olmalısın. Burası değişik bir ülke. Dört yanında dört mevsim yaşanır… ” sözünü bitiremeden telefon çaldı.Tolga [Hele şükür!] diye içinden sesli söyledi. Kerem de Nermin Hanım’a göz ucuyla bi bakıp gülümsedi. Nermin Hoca ahizeyi tutup, ”kusura bakmayın çocuklar. Banka hesaplarında bi sorun çıkmış. Sizinle ilgilenemiyorum” dedi. Ben de bardağı sehpaya koyup ayağa kalktım. Kerem, ” hocam izninizle o zaman. Nina ayaklandı, iyi. Biz son derse yetişelim” dedi. O sırada Tolga:

-Yada Nina’yı evine bırakalım” bana döndü, ” ister misin?” diye sordu. Aynı anda [Lütfen evet de!] diye seslendi. Ben de başımı ‘evet’ anlamında salladım. Nermin Hanım aceleyle, ” bi dakika kardeşim” diye telefondakine söylendi ve bize hemen izin kağıtları imzalayıp verdi.

-Dikkatli olun yolda. Geçmiş olsun Ninacığım!” diye gülümsedi. Biz odadan çıktığımızda Nermin Hoca hala telefonda ”bakın beyefendi, onların yatırılmış olması gerekiyor… ” diye konuşmaya devam ediyordu.
Üçümüz sınıfa girdik. Matematik hocamız, ” geçmiş olsun Nina!” dedi. Tolga, ” hocam Nermin Hoca izin kağıtları verdi üçümüzü eve yolluyor” dedi. Sanki zorla gönderiliyormuşuz, sanki Tolga matematik dersinde çok mutlu oluyormuş gibi. Hocamız ise:

-Hadi hadi, bana eve yollanmaktan hoşlanmamışsınız gibi konuşma. Bu seferlik öyle olsun bakalım. Notları arkadaşlarınızdan alırsınız” diye güldü.

Çantalarımızı toplayıp iyi dersler dileyip sınıftan çıktık. Sınıftan çıkarken benim tuhaf hissetmeme neden olan bir tek Ege’nin bakışları oldu.
Dışarda, gökyüzünde gri ve siyah yağmur bulutları toplanıyordu. Kerem gökyüzüne bakıp, ” birazdan yağmur bastırır ” dedi. Ama benim canım temiz havada dolaşmak istiyordu. Sessizce yürümek…

Tolga çantamı elimden aldı, geri almaya çalışsam da ” bugünlük ben taşırım. Yaşananları biliyoruz değil mi Nina?” dedi. ”Hem bak değerimi bil, çok centilmen adamımdır” diye de güldü. Sesim olsa nasıl da kızardım. Ama kollarımı kavuşturup yürümekten başka birşey yapmadım. Ayrıca içimden onunla tartışmakta istemiyordum. Yorgundum, olanları düşünüyordum.

-Şu Nermin Hoca’yı çok severim. Kadın nasıl da anlayışlı. Hadi üçünüz de matematikten kaçın, yallah dedi” Kerem güldü.

-Ama kızdığında da felaket oluyor. Cezaları hatırla abicim.”

-Off ! Hatırlatma birader,hiç hatırlatma!”

- Nina?” dedi Kerem bi an bana bakıp. Sanki kafasında birşey vardı da onu son anda dilinin ucuna gelmişken durdurmuş gibi yüz ifadesiyle , bekledi ve ” İyisin değil mi?” dedi. Tolga gülmeye başladı.

- Sesin soluğun çıkmıyor diyecekti az kalsın!” Kerem kafasını diğer tarafa çevirdi.

-Biz alıştık senin konuşmana. Böyle aramızda susunca garip oluyor”

-Aslında sen Nina ile içinden seslenerek konuşabiliyorsun abicim. Senin tuzun kuru tabi” dedi Kerem. Tolga hafif kasılarak, ” eh abicim çalışsaydın senin de olurdu birader. Bak bugüne bugün yanında mucize çocuk adam duruyor. Ben o özelliği geliştirene kadar anam ağladı!” deyince ben de Kerem de gülmeye başladık.
Burnumda bir ıslaklık hissettim. Yağmur damlası düşmüştü.

[Burnuma bir damla düştü] dedim Tolga’ya.

-Nina’nın burnuna yağmur damlası düşmüş. Öyle diyor” Kerem yukarıya bakıp, ” o zaman acele etmeliyiz. Bir taksi bulalım” dedi. Tolga ilerde görünen caddeden geçen araabalara bakmaya başladı. Boş gelmekte olan taksiyi görünce elini kaldırdı. Şoför bunu görünce hemen durdu. Yağmur damlaları artık hissedilir derecede sıklaşmıştı.

Ön koltuğa Kerem, arkaya da ben ve Tolga oturduk. İçimden [Yağmurun altında biraz gezsek güzel olmaz mıydı?] dedim. Tolga diğer pencereden bakışlarını ayırmadan [ Islanıp ta hasta olmak istiyorsun herhalde] dedi. Taksi harekete geçtiğinde artık yağmur tüm şiddetiyle yağmaya başlamıştı. Sokakta biraz önce yürüyen birçok insan artık koşuyordu. Birisi cafeye atmıştı kendini, bir başkası telefon külübelerinin altına, bazıları da dükkan önlerinde duruyorlardı. Genç bir çocuk kapişonunu kafasına çekmiş, hızlı adımlarla yürüyordu. Caddenin başında bir bayan ise yavaş adımlarla yağmurun altında, keyfini çıkarıyordu. O bayanın yerinde olmak istedim bir an!

-Ee gençler? Okuldan firar mı ettiniz?” diye sordu şoför. Yanında oturan Kerem, ” müdür yardımcısı bizi evlerimize yolladı. Okulda birşey oldu da” dedi.

-İnanayım mı?”

-İnan abi. İstersen okulun numarasını verelim ara, sor, öğren” dedi Kerem, çok kararlı bir sesle.

-Eh inandım diyelim o zaman.”

Evime yaklaştıkça yağmurun hızı da kesildi.Bizim evin önüne geldiğimizde Kerem,takisden çıkıp bana kapıyı açtı. ” Akşam konuşuruz. Seni ararız. Tamam mı?” dedi. Başımı sallayıp, Tolga ya da göz kırpıp evin bahçesinden içeriye girdim. Ben bahçeye girince taksinin de uzaklaştığını duydum. O sırada:

[ Söylemeyi unuttum Nina] diye Tolga’nın sesi yankılandı beynimde. Elimde olmadan gülümsedim.

[Neyi?]

[Umm... Şöyle... Gömleğinin ilk üç düğmesi açık kalmış. Nermin Hoca sen bayılınca düğmelerini açıp boynuna kolonya sürüp durmuştu. Bunu sana hatırlatmayı unuttum]Anında gömleğime baktım. İçime giydiğim herşey görünüyordu!

[Teşekkür ederim, sağol]

[Bir de...]

[Ne?]

[Nasıl söylesem... Kızmayacağına söz ver bi, öyle diyeceğim]

[Tamam söz!] Bir yandan dümeleri ilikliyorum.

[O içine giydiğin şey... Hani dekolteli böyle dantelli ... ] Kızmaya başlıyordum artık ama bir yandan da gülüyordum halime.

[Evet?]

[Çok güzel duruyordu. Yani ... Seni çok hoş göstermişti. Sapıklık değil, gerçekten... Ama ... Güzel duruyordu işte ]

[Tolga!]

[Tamam, sustum. Ama söylemeden geçemedim. Bundan sonra dikkat et, böyle düğmeler açık dolaşma] diye güldüğünü duydum.

[Tolga!]

[Peki, tamam. Sustuk. Hadi sonra görüşürüz]

[Görüşürüz]

Kızayım mı güleyim mi anlayamadım. Tolga’ya kızsam da kızgınlığım çok çabuk geçerdi. Çünkü ya komik birşey söyler güldürürdü, yada akıllıca bir laf eder düşündürürdü
Zeynep abla o saatte beni karşısında görünce ağzı açık kaldı.

-Amanın! Kız, Nina senin bu saatte burda ne işin var? Okulda birşey mi oldu? Bu halin ne senin? Betin bezin atmış!” arka arkaya soruları dizmişti. Konuşamadığım için ayakkabıları çıkarıp, sehpanın üzerindeki not defterine olayları kısaca yazdım. Zeynep abla okurken banyoya çıkıp elimi yüzümü yıkadım. Aşağı indiğimde:

-Ay Ninacığım! Canım iyisin değil mi şimdi? Nedir bu başımıza gelenler?!” diye bana sarıldı. İçimden [Abartma Zeynep abla iyiyim ben!] dedim ama duyamazdı tabi.

[Zeynep ablayı sakinleştirmen zor olacak] diye aniden Tolga’nın sesi yankılandı kafamda. Biraz tuhaf oldum. Zeynep abla, ”hadi güzelim sen odana çık. Ben sana ilaçlarını vereyim. Yat dinlen birazcık” dedi. Zeynep abla beni bırakınca merdivenlerden yukarı çıktım. Kafamın içinde yankılanan Tolga’nın sesine bir türlü alışamıyordum. Her konuştuğunda ”acaba deliriyor muyum?” diye düşünmeden edemiyordum.

[Her içimden konuştuğumu duyabilir misin?]

[Herhalde kızım]

[Bu özelliği sevmedim]

[Neden? Ben özelliğimle mutluyum ] Tolga gülüyordu.

[Özel hayat diye birşey var]

[Bizim bi özelimiz kalmadı güzelim. Diğer insanlar gibi normal ve sıradan bi hayatımız yok. Her an birileri tarafından yok edilebiliriz.]

[Nasıl ya?]

[Aslında iyi oldu senle konuşmamız. Müsayit misin? Şu olayları bi anlatayım sana.]
O sırada artık odama girmiştim. Dolabımı açıp giysilerimi buldum.[Tabi. En az üç saatim var] Okul formasını çıkarırken Tolga’nın anlattıklarını dinliyordum.

[Annem bana hep büyüyünce bilmediğin çok şey öğreneceksin derdi. Başka insanlardan farklı şeyler. Herkesin öğrendiği şeylerden daha tehlikeli ve daha ciddi şeyler.Bu şeyler işte şu andaki olaylar.Annenin geleceği görme, insanların gözlerinden aklındakileri okuma, psikolojiksel sorunları yok etme vb. güçleri varmış. Genelde görmek ile ilgili birçok özelliğe sahipmiş. Annemin mektubunda öyle yazıyordu. Bir gün o özelliklere sahip arkadaşının çocukları olan, abi kardeşle tanışacağımızı yazmıştı. Kerem'in de babası buna benzer şeyler yazmış. Bildiğim kadarıyla annen fazla bir açıklama yapmamış. Yapmaması da çok doğal. Çünkü gizli güçlerin bilgileriyle dolu mektup herhangi bir şekilde teyzenizin eline geçerse; teyzeniz bilmediği kuralları öğrenip olduğundan daha güçlü olabilirdi.]

O sırada Zeynep abla içeriye girdi.

-Hah, benim güzelim giyinmiş te ablasını mı beklermiş?”

Sanki altı yaşında çocuğum!

[Bir saniye Tolga, Zeynep abla geldi]

[Tamam!]

-Al bakalım ilacını. İç güzelce ve yat dinlen biraz e mi kızım? Benim aşağıda yüklüce işim var. Hadi iyi uykular canım!” İlacı alıp içtim. İğrenç, ekşi bir tadı var!!! Su içtiysem de dilimdeki o ekşi tat geçmedi.

Zeynep abla ilacı içip, yüzümün buruşmasını gülerek izledi ve yatağa geçip yatmamı bekledi. Daha sonra üstümü iyice örttükten sonra ışıkları kapattı. Hafifçe perdeleri çekti. Oda loş bi hal aldı. Zeynep abla loş odamda parıldayan gözleriyle bana bir kere dönüp baktı, gülümsedi ve kapıyı kapattı.

[Şimdi anlatmaya devam edebilirsin]

[Pekala, bak şimdi! Bunları iyice dinle ve hep aklında tut...]